19 Mart 2008 Çarşamba

EVLİLİĞİN 13 ALTIN KURALI

Evliliğin 13 altın kuralı

Terapistlere göre işte mutlu evliliğin 13 altın kuralı;

1- Daima neşeli, bakımlı, pozitif görünün. Güzel kokun, temiz olun ve en baştan çıkarıcı kıyafetleri kocanız için giyin.
2-Münakaşalarınızda yapıcı, arabulucu, şahsiyetli olun fakat ısrarcı olmayın. Sakın aşağılamayın, erkeklik veya kazanç ile ilgili bir şey söylemeyin.
3-Seksi asla bir ceza olarak uygulamayın. Yatak ayırmak yapılacak en büyük hatadır.
4-Birbirinizle daima flört edin. Elinize geçen her anı dokunarak, öperek, el ele tutuşarak veya uzaktan dahi olsa bakışarak değerlendirin.
5-Münakaşalarda 1-2 dakika sonra başka odaya geçin ve daha ileri gitmesini önleyin. Kızgınlık veya küfürlerinizi kendinize saklayın. Karşı taraf bunları duymasın. İleride yalnız bu lafları hatırlar.
6-Tenkitlerinizde önce iyi tarafları ön plana çıkarın. Sonra değişmesini istediğiniz konuları zarifçe belirtin.
7-Açken, yorgunken, kızgınken , arabada, yemek sofrasında, başkalarının yanında münakaşa yaratabilecek konulara girmeyin.
8-Alttan alırken kendinizi ezilen, taviz veren, kendisine haksızlık yapılan taraf diye görmeyin. Siz aslında ' huzurunuzu satın alıyorsunuz'. Birkaç gün sonra her şey yolunda iken kırgınlığınızı yumuşak ifadelerle dile getirin ve bir daha olmamasını dileyin, isteyin.
9-Romantik atmosfer yaratın, çocuklar olmadan baş başa kalma yollarını arayın.
10-İletişim evlilikte esastır. Aranızda halledemeyeceğiniz hiçbir şey olmamalı, ruhsal olarak aranızdan bir parşömen kağıdını bile geçirtmeyecek kadar kenetlenmelisiniz.
11-Birbirini sevmeyen kişiler belki çocukları için dayanırlar. Ancak giden; gençlikleri, huzurları ve sıhhatleridir. Panik ataklar, korkular, psikosomatik rahatsızlıklar hep böyle evliliklerin bize seneler içinde getirdikleridir.
12-İyi bir evlilik ortada ne kadar birleştiğimizdir. DNA ve yetiştirilme farklılıkları değişmez. Ancak hangi konularda ne kadar eğilebiliyor, birbirimize ne kadar değebiliyorsak, o kadar başarılı bir evliliğimiz var demektir.
13-Birlikte hareket ederek, çocuğunuza karşı tek ses olun ve tek terbiye verin.

EVLİLİK

EVLİLİK
Mutlu evlilik sultanlıktırEvliliği hayatımızın en büyük duygusal yatırımı olarak niteleyen uzmanlar sevgi ve saygının hakim olduğu aile yuvalarının 'gerçek sultanlığı' yaşadığını söylüyor.

Pembe pancurlu ev hayalleri Türk filmlerinde kalmış olsa da hayatın en büyük 'Duygusal yatırımı' olan evlilik, pembe beklentileri ardından getiriyor. Her evliliğin birbirinden farklı olduğuna dikkat çeken uzmanlar, "Duygusal ve ekonomik olarak kendinizi hazır hissedince evlenin" uyarısında bulunuyorlar. Mutlu evlilik için kayıtsız ilk şart ise 'SEVGİ'... Evleneceğiniz kişiyi iyi tanımak, evlilikte çıkacak problemleri büyümeden çözmeye kalkışmak, evliliği sağlamlaştırmak için emek harcamak gerekiyor.
Uzmanlar, 'Bekarlık sultanlıktır' diye düşünenlerin yanıldığına dikkat çekerek 'Doğru zamanda, doğru seçimi yaparak mutlu evliliğe imza atanlar asıl sultanlığı yaşayanlardır'
Hayatının erkeği ya da kadınını bulmak, evlilikte sorunların ortaya çıkmasına engel olamıyor. Her evliliğin yapısı farklı olduğu için, ortaya çıkan sorunlar da değişiyor.
Evlilik sorunları da hayatın tuzu, biberi... Hayatının erkeği ya da kadınını bulmak, sorunların ortaya çıkmasına engel olamıyor. Her evlilik birbirinden farklı olduğu içi sorunlar da değişiyor. Bazı evliliklerin iyiye giderken, bazılarının da kötüye gidebileceğine işaret eden uzmanlar, "Birbirinizi anlamaya çalışın" uyarısında bulunuyorlar. Boşanma rakamları mutlu evlilik konusunda sağlıklı bilgileri vermiyor. Türkiye'deki yıllık yüzde 1'in altındaki boşanma oranı, mutsuz olduğu halde devam eden evliliklerin olduğunu işaret ediyor.
Kayınvalide sendromu!
Evlilikte sorunların ortaya çıkmasında aileler de etkili olabiliyor 'Kayınvalide sendromu' bu sorunlardan biri. Bazı aileler, çocuklarından ayrılma duygusuyla baş edemiyorlar. Kimi çiftler de ailesinden ayrılamadığından bağımsızlığını yaşayamıyor, evlilikleri tehlikeye giriyor.
Cinsel sorunlar
Evlilikte cinsellik konusundaki bilgisizlik sorunların ortaya çıkmasına neden oluyor. Samancı, tedavisi olmasına karşın birçok çiftin aylarca kimi zaman yıllarca yaşadıkları cinsel sorunlara çözüm aramadıklarından ilişkilerinin yıprandığına dikkat çekti.
Evliliğin yapısını, evlenme nedenleri de etkiliyor. İşte evlenme nedenleri:

*Duygusal beklentileri karşılamak için evlilik yapılıyor.
*Yalnızlık insana özgü olmadığı için evliliğe karşı içten güçlü bir duygu var.
*Sosyal beklentiler.
*Ekonomik güçlerin yan yana gelmesi. Evli olanların ekonomik anlamda daha iyi
olması.
*İyi evlilik bireyi ekonomik, ruhsal ve sosyal anlamda destekliyor.
*Duygusal, cinsel ve sosyal anlamda huzur bulup daha mutlu bir yaşam sürme
isteği...
Pembe hayallerle kurduğunuz yuvanızda bir yastıkta ömür boyu mutlu olmak için, hayal gücünüzü kullanın, birbirinize daha çok zaman ayırın ve ara sıra da olsa sürpriz yapmayı unutmayın.
Mutlu evliliğin sırrı: DUYGUSALLIK
Birbirini seven çiftler, "aynı yastıkta kocamak" için ilişkilerini renklendirmeye çalışıyor. Romantik anlar geçirmek için fırsat yaratan çiftler, "mutluluğu" yakalıyor. "Kalbe giden yol mideden geçer" tezi günümüzde de geçerliliğini koruyor. Başbaşa yenilen yemekler ilişkiyi güçlendiriyor. Yaşanan sorunları zamanında uzmanlarla paylaşan, evlilik terapisine katılan çiftler, başarıya ulaşıyor.
Mutluluk için öneriler

*Evlilikten ve eşinizden beklentilerinizi iyi belirleyin.
*Eşinizin duygusal yapısını iyi tanıyın.
*Eşinizin beklentilerini öğrenmeye çalışın.
*Eşinizin beklentilerinizin ne kadarını karşılayabileceğinin farkına varın.
*Evlilik sihirli değnek değil. Eşinizin bütün olumsuz özelliklerini evlilikle beraber
sona ereceğini beklemeyin.
*İlişki için emek harcayın.

CİLDİNİZ IŞIL IŞIL PARLASIN !

Cildinizin uzun süre parlak, canlı ve gergin kalmasını ister misiniz ?

Cildinizin parlak, canlı ve gergin kalmasını bunun için çok fazla zaman harcamanıza, market market dolaşmanıza gerek yok. Kolayca bulunan sebze ve meyveleri öğünlerinize eklemeniz yeterli…

• Spagetti sosuna havuç rendeleyin. Varlığını bile fark etmeyeceksiniz ve içerdiği karoten cildinizi besleyecek.

• Ispanağın taze yapraklarını salata için ayırın. Ispanak diğer marul, göbek gibi salata çeşitlerinden daha fazla karoten içerir.

• Yumuşak meyveleri, yoğurtla ve taze meyvelerle karıştırın. Kayısı, şeftali, mango, papaya gibi meyveler günlük beslenmenizdeki karoteni yükseltir.

• Garnitür için şarap bardağının içinde soğutulmuş ya da şampanya serpilmiş ve nane eklenmiş garnitür kavun gibi özel tatlılar cildiniz için yararlıdır.

• Akşam yemeği öncesi atıştırmak için dolapta hazır olarak brokoli bulundurun.

Herkesin seveceği şekilde hafifi yağlı olarak servis edin.

• Meyveleri her akşam yemeğinin parçası yapın. Gece için taze ve soğutulmuş meyveleri salata olarak önceden hazırlayın. Yeni lezzetler için mango, papaya gibi tropikal meyveleri seçin. Tropikale yönelin.

• Pastaya veya domates salatasına, brokoli ve taze ıspanak ekleyin. Bunlar hemen hemen her tarife uygundur. Sulu salatalarda domates yerine papaya da konulabilir. Sadece lezzet değil, bol miktarda karoten de almış olacaksınız. Aynı eski portakal suları ya da elma suları yerine, ufkunuzu genişletin ve karoteni yüksek meyve sularını tercih edin.

18 Mart 2008 Salı

UCUZ YOLDAN GÜZELLEŞİN...


UCUZ YOLDAN GÜZELLEŞİN


Güzel görünmek için kozmetiğe ve güzellik salonlarına tonla para akıtmanıza gerek yok. Bu işi çok daha ucuz yoldan kendiniz de halledebilirsiniz.


Her kadın güzelliğine düşkündür. Kozmetik deyince de akan sular durur. Öte yandan kozmetik ürünleri öyle pahalı ki, insanın içi gitmiyor da değil. Bu konuda daha ekonomik davranmak arzusundaysanız, sizin için bazı önerilerimiz olacak. Unutmayın, güzel görünmek demek, illa çok para haracamak demek değildir.


1. Cilt bakımı için mutlaka güzellik salonuna gitmeniz gerekmiyor.

Evde de peeling uygulayabilirsiniz, üstelik de kendi üreteceğiniz bir formülle. Bir avuç toz şekeri biraz zeytinyağıyla karıştırın ve karışımı duşta kullanarak ölü deriyi atın. Bunla uğraşmak istemiyorsanız bile, hem yüz, hem de vücut için gayet hesaplı peeling ürünleri de satılıyor ve her halikarda güzellik salonunda ödeyeceğinizdan daha ucuza mal etmeniz mümkün.

SELÜLİTTEN KURTULMANIN YOLLARI

SELÜLİTTEN KURTULMANIN YOLLARI

Her geçen gün yeni çıkan kozmetik ürünlerle ya da teknolojik gelişmelerle kadınları bu dertten kurtarmak isteniyor fakat çoğu zaman yüzde yüz başarılı olmak mümkün olmuyor.

Selülitten kurtulma yolları:

Doymuş yağ ve karbonhidrat alımını en aza indirin. Su açısından zengin, tuz açısından zayıf beslenin. Protein zengini gıdalar (balık, kabuklu deniz ürünleri, kümes hayvanı ve yumurta) ödemi önler.

Tuz ve tuzlu gıdaları kısıtlayın. Günlük 0,5 gramdan daha fazla tuz almayın, diyet tuzunu tercih edin. Yiyeceklerinizde tuz yerine baharat, limonla tatlandırmalısınız.

GÖZLERİNİZDE DİLEDİĞİNİZ GÖRÜNÜMÜ YARATIN

GÖZLERİNİZDE DİLEDİĞİNİZ GÖRÜNÜMÜ YARATIN

İstenilen illüzyon etkisini yaratmak için, açık ve koyu renk tonları ulanarak göz makyajınızı tamamlayın. Açık tonları uygulayarak gözlerin daha büyük ve yakında görünmesini sağlarken, koyu tonları kullanarak gözlerin ufak ve uzak görünmesini sağlayabilirsiniz. Renklerle oynayın, sonuca siz de inanamayacaksınız.

Birbirine uzak gözleri yakınlaştırmak için

GÖZ KAPAĞININ İÇ YARIM KISMINA KOYU TONLARI UYGULAYIN.

Göz kapağının iç kısmında koyu tonları tercih edin ve buruna kadar ki bölümde daha koyu bir tonla karıştırın. İç köşeye daha koyu ve kalın bir göz kalemi uygulayarak etkiyi artırın.

Birbirine yakın gözleri uzaklaştırmak için

AÇIK REN BİR GÖZ KALEMİ İLE GÖZÜN İÇ KÖŞESİNE AYDINLIK BİR GÖRÜNÜM VERİN.(açık renkte kapatıcı veya parlaklık veren göz farı da uygulayabilirsiniz) Bu uygulama, aynı zamanda güne aydınlık ve canlı bir görünümle başlamanız içinde hızlı bir yoldur.

Gözlerinizi büyük göstermek için

GÖZLERİNİZİN BEYAZLIĞINI ORTAYA ÇIKARTIN.
Gözleri belirginleştirmek için üst kirpiklerin dibine ince bir çizgi uygulayın. Çok açık tonda bir göz farını göz kapaklarının altına uygulayın. Böylelikle gözlerin parlaklığını artırabilirsiniz. Kirpikleri kıvırın ve maskara ile belirginleştirin.

Gözlerinizi kalkık gösterin

ALT GÖZ KAPAĞINA KALEM UYGULAMADAN ÜST GÖZ KAPAĞINA ODAKLANIN. Kirpiklerden kaşlara kadarki bölüme açık tonda bir far uygulayın ve göz kapağına koyu tonu sürün. Göz kalemini sadece dış çizgiye sürün, iç kısmına uygulamayın ve pamuk ile dağıtarak yumuşatın. 1 veya 2 kat maskara uygulayın.

SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN SAĞLIKLI UYKU...

SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN SAĞLIKLI UYKU

Vücudun sağlığı için alınan besinler kadar, uykunun da önemi büyüktür. Kimi zaman üst üste içilen birkaç bardak çay ve kahve, kimi zaman etraftaki ses ve gürültü kimi zaman da kafalardaki küçücük bir problemin büyütülmesi bütün geceyi uykusuz geçirmenize neden olur. Uyumakta güçlük çeken insanlar, iyi uykunun kurallarına uyduklarında bile, zaman zaman uyku problemleri yaşamaya devam edebilirler. Eğer sizinde akşamları erken yatmanıza rağmen uykunuz bir türlü gelmiyorsa; gece geç saatlerde, hatta sabaha kadar gözünüzü kırpmadan oturup televizyondaki tüm programları izliyor ve bir türlü uyuyamıyorsanız önerilerimizi mutlaka uygulamalısınız, sorununuz tamamen ortadan kalkmasa bile en aza inecektir...

Uyumanıza Yardım Edecek Yöntemler:

- Yatağa uykunuz gelmediği sürece girmeyin, bu durumda yaşayacağınız "acaba uyuyabilecek
miyim?" kaygısı uykuya dalmanızı daha da güçleştirecektir.
- Öğle uykusundan kaçının. Öğlen uyusu, uyku birikimini azalacağından gece uykunun gelmesini
geciktirir ve uykusuzluk çeken insanları olumsuz etkiler.
- Çok sıcak ve çok soğuk yiyecekler veya kafeinli içecekler uykunuzu kaçırır. Uyumak için bir
bardak ılık süt veya ıhlamurla birkaç bisküvi yemeyi tercih edebilirsiniz.
- Akşam saatlerinde yenilen aşırı miktarda yemek veya uyku öncesi aşırı miktarda sıvı alınması
mideyi rahatsız ederek, uykuya geçişi zorlaştırır.
- Sigaranın uyku bozukluklarına yol açtığını ve nikotinin tüm sinir sistemini etkilediğini
unutmayın.
- Uyku ortamının fiziksel şartlarına dikkat edin. Işık, gürültü, yattığınız zemin veya oda ısısı
uykuya dalmanızı etkileyen faktörlerdir ve bunlar kişiye göre değişir. Siz kendinize en uygun
fiziksel ortamı tespit etmeli ve bu ortamda uyumaya çalışmalısınız.

YÜZ GÜZELLİĞİNİZ İÇİN BİTKİSEL MASKELER

BİTKİSEL MASKELER
1) Kuru Ciltler İçin Maskeler :
• Yulaf İçi Maskesi : 2 çorba kaşığı yulaf içi, suda veya sütde 15 dakika kaynatılır. Soğuduktan sonra mahlülle bir kaşık bal ilave edilir. Hafif sıcak vaziyette yüze sürülüp, 15 dakika bekletilir. Yüz ılık su ile yıkanır.
• Kabak Maskesi : Pişirilmiş kabaktan 2 çorba kaşığı iyice karıştırıldıktan sonra, içerisine 1 çorba kaşığı zeytin yağı veya badem yağı karıştırılır. Elde edilen karışım yüze sürülür, 20 dakika sonra ılık su ile yıkanır.
• Havuç Maskesi : 2 havuç rendelenir, yumurta akı ile çırpılır, 1 tatlı kaşığı zeytin yağı veya süt ve az miktarda nişasta karıştırılır. Sonra yüz boyun ile birlikte yağlanır. 30 dakika sonra ılık su ile yıkanır.
• Marul Maskesi : Marul yaprakları ince ince kıyılır, üzerine zeytin yağı ve birkaç damla limon suyu sıkılır (lapa haline gelmesi için). Yüze sürülür. 20 dakika sonra yavaş yavaş evvela sıcak su ile, sonra soğuk su ile yıkanır. Marul yerine, rendelenmiş turp veya patates püresi de kullanılabilir.
• Muz Maskesi : Bir adet muz iyice dövüldükten sonra, içerisine 1 tatlı kaşığı süt veya kaymak katılarak karıştırılır. Sonra yüze sürülür. 20 dakika sonra ılık su ile yıkanır.
• Elma Maskesi : Bir elma iyice rendelendikten sonra, içerisine bir çorba kaşığı zeytin yağı, süt veya kaymak karıştırılır. Yüz ve boyuna sürülür. 20 dakika kadar bekledikten sonra ılık su ile yıkanır.
• Şeftali Maskesi : OIgun bir şeftali iyice ezildikten sonra, haşlama papatya suyu ile lapa haline gelinceye kadar karıştırılır. Sonra yüze sürülür. 20 dakika bekletildikten sonra yüz, sıcak su ile yıkanır.
• Hıyar (salatalık) Maskesi : Rendelenmiş hıyara birkaç damla limon suyu damlatılır. Yüz ve boyuna sürülür. 20 dakika sonra bir mendil veya bir bezle iyice temizlenir, yüz yıkanmalıdır.
2) Yağlı Ciltler İçin Maskeler :
• Badem Maskesi : Papatya, Ihlamur çiçeği, lavanta, mürver ağacı çiçeği ve çam filiz uçlarından eşit miktarda alınıp karıştırılır. Bu karışımdan 2 çorba kaşığı alınıp 150 g. kaynar su içinde haşlanır. Bu haşlamaya (50 grama 1 çorba kaşığı badem içi gelecek şekilde) badem içi ilâve edilip, haşlamaya devam edilir. Sonra haşlanmış terkibe (1 tatlı kaşığı un ve yarım tatlı kaşığı bal ilave edilir. Sıcak vaziyette yüze sürülür. (Sıcaklık dayanılacak gibi olmalıdır.) 30 dakika bekledikten sonra, evvela sıcak sonra soğuk su ile yıkanmalıdır.
• Elma Maskesi : 12 elma rendeledikten sonra, iyice çırpılmış yumurta akı ile karıştırılır. Elde edilen karışım yüze ve boyna sürülüp 20 dakika bekledikten sonra ılık su ile yıkanır.

EVDE YAPABİLECEĞİNİZ VÜCUT MASKELERİ

Evde yapabileceğiniz vücut maskeleri


Vücut için yapılabilecek maskelerde... Eğer ipek gibi bir ten istiyorsanız, bu iki maskeyi mutlaka uygulayın!

Peeling Kremi Bu peeling kremini ayda bir kez uygulayın. Ölü hücreleri temizler ve vücudun yumuşak, pürüzsüz olmasını sağlar.

Malzemeler
1 çorba kaşığı deniz tuzu
3 çorba kaşığı zeytinyağı

Hazırlanışı : Küçük parçalara ayrılmış deniz tuzunu, zeytinyağı ile iyice karıştırın.

Uygulaması Ilık bir duş alın. Hazırladığınız karışımı, dairesel hareketlerle masaj yaparak vücudunuza sürün. Bu karışımı özellikle topuklar, dirsek, diz gibi bölgelere yoğunlaşarak uygulayın. Ilık suyla durulayın.

Sonuç: Gözenekleri tıkayan ölü deri temizleniyor ve cilt yapılacak bakıma hazır hale geliyor.

Bal Maskesiyle epilasyon Cildin hassas olduğu noktalara uygulanabilecek balla yapılan epilasyon.

Malzemeler

1 kase bal

Limon suyu
Bez parçaları (eski çarşafları kesebilirsiniz)

Hazırlanışı : Kısık ateşte balı ısıtın. Yoğun bir kıvama geldiğinde birkaç damla limon suyu ekleyin. Soğumaya bırakın.

Uygulaması Hazırladığınız karışımı tüylerin bulunduğu bölgeye yayıp, birkaç saniye bekletin. Ağdanın üzerine bir bez parçası yapıştırıp, üzerini düzeltin. Tüylerin tersi yönünde tek hamlede çekin. Ağda bittikten sonra soğuk suyla temizleyin.

Sonuç: Pürüzsüz, ipek gibi bir ten!

EVDE YAPABİLECEĞİNİZ YÜZ MASKELERİ

EVDE YAPILABİLECEĞİNİZ YÜZ MASKELER
• Yumurta, bal, yoğurt evimizde hemen her zaman bulunan yiyecekler. Ama bu kez bunları yemek pişirirken değil, güzellik maskeleri uygularken kullanacağız. Hazır mısınız? O zaman tariflerimize başlıyoruz! Besleyici maske İçinde bulunan badem yağı ve yumurta sarısı sayesinde cildi sanki yeni doğmuş bir bebeğinki gibi yumuşacık yapan bu besleyici maskeyi ayda bir kez uygulayabilirsiniz.
Malzemeler
3 tatlı kaşığı toz haline getirilmiş badem
1 tatlı kaşığı tatlı badem yağı
1 tatlı kaşığı krema
1 adet yumurta sarısı
Hazırlanışı : Yoğun bir kıvama gelinceye kadar tüm Malzemeleri bir kasede karıştırın. Uygulaması Gözlerin etrafına gelmeyecek şekilde maskeyi yüzünüze sürün. 15 20 dakika dinlenmeye bırakın. Ilık suyla durulayın.
Sonuç: Kırışıkları gerilmiş, daha pürüzsüz bir cilt.
Onarıcı maske Özellikle yaz aylarında uzun süreli güneş banyolarının ardından uygulamak için ideal. Balın ve gliserinin yumuşatıcı etkileri sayesinde cildin nem oranını artıran bir maske.
Malzemeler
1 adet limon
3 çorba kaşığı bal
Gliserin
Hazırlanışı : Limon suyuyla balı hızlı hareketlerle iyice karıştırın. 15 gram gliserini ilave edin. Özlü bir karışım elde edinceye kadar karıştırın.
Uygulaması Hazırladığınız maskeyi masaj yapmadan yüzünüze ve boynunuza yayın. 15 dakika kadar yüzünüzde dinlendirdikten sonra ılık suyla temizleyin.
Sonuç: Cildi derinlemesine nemlendiriyor.
Dinlendirici maske Bu maske aynı zamanda yüzünüzün daha kolay bronzlaşmasını sağlar. Karışımdaki Malzemeler cildi besler ve aynı zamanda pürüzsüz bir görünüm almasına yardımcı olur.
Malzemeler
1 adet yumurta sarısı
1 kase yoğurt
1 tatlı kaşığı zeytinyağı
5 damla havuç yağı
Hazırlanışı : 1 adet yumurta sarısını 2 tatlı kaşığı yoğurtla çırpın. Zeytinyağını ve havuç yağını ekleyin.
Uygulaması Karışımı yüzünüze ve boynunuza sürün. 20 dakika kadar dinlendirip, ılık suyla temizleyin.
Sonuç: Cildi, özellikle güneşin zararlı etkilerine karşı koruyan ama bronzlaşmayı da artıran bu maskenin nemlendirici ve besleyici etkisi kendini hemen gösteriyor.

YÜZ MASKESİ

YÜZ MASKESİ

Bezelyeden patlıcana kadar birçok sebzenin,cildimiz için birer cansimidine dönüşebileceğini biliyor musunuz?Sebzeler vücudumuza olduğu kadar cildimiz üzerinde de olumlu etkilere sahip.Hazırlanması çok kolay olan bu maskeleri uygulayarak pürüzsüz ve sağlıklı bir cilde kavuşabilirsiniz.

1.SALATALIK MASKESİ : İki tutam çuha çiçeği kurutularak,dövülüp toz haline getirilir.Kabukları soyulmuş yarım salatalık,bir fincan pirinç unu,çuha çiçeği tozu ile birlikte on dakika ateşte pişirilir.Elde edilen karışım bulamaç haline getirilir.Hazırlanan bulamaça yarım fincan elma suyu,bir çorba kaşığı saf zeytinyağı ilave edilerek krem haline getirilir.

ETKİSİ : Yüz ve boyuna uygulanan bu maske cildin canlı ve sağlıklı gözükmesini sağlar.Yüzde yarım saat beklettikten sonra ılık su ile yıkanır ve gül suyu sürülür.

2.BAL MASKESİ : Civan perçemi çiçeği,saf suda on dakika kaynatıldıktan sonra sıkılarak süzülür.Bir fincan su soğutulur.Elde edilen posa ezildikten sonra,yarım fincan limon suyu,bir çorba kaşığı zeytinyağı,bir tatlı kaşığı bal ve çırpılmış yumurta sarısı ile karıştırılır.Hazırlanan karışıma soğuk civan perçemi suyu ilave edilir.Maske kıvamına gelinceye kadar yulaf unu eklenir.

ETKİSİ : Yüzdeki çöküntü ve kırışıklıkların giderilmesini önler.Bu maske bir hafta uygulanmalıdır.Yüzde bir saat kalması gereklidir.

3.YUMURTA MASKESİ : İki avuç buğday,iki bardak suda ezilir.İki yumurta sarısı ve bir çorba kaşığı badem yağı konulur.Yüze sürülür ve kurumaya başlayınca yıkanır ve gülsuyu sürülür.

ETKİSİ : Kızıl lekelerin ve sivilcilerin giderilmesini sağlar.Sabah ve akşam olmak üzere günde iki defa uygulanır.Bu maske şampuan olarak kullanılabilir,saçların parlamasını sağlar.

4.BEZELYE MASKESİ : İki su bardağı taze bezelye,ezildikten sonra üzüm pekmezi ile karıştırılır.Yumurta akı ve yarım fincan ayçiçek yağı ilave edilir.Bir miktar un konularak maske kıvamına gelinceye kadar karıştırılır.

ETKİSİ : Ten dokusu üzerinde parlaklık sağlar,gece yatmadan uygulanmalıdır.Sabah cilt temizlenir.

5.ÇİLEK MASKESİ : Bir avuç taze çilek ezilip,yulaf unu ile karıştırılır.Bir adet yumurta sarısı ile iki çrba kaşığı yoğurt çırpılır,krem kıvamına getirilir.

ETKİSİ : Kuru ciltler için besleyici olan bu maske 20 dakika ciltte kaldıktan sonra ılık su ile yıkanır.Çilek maskesi özellikle gözaltlarındaki kırışıklıkların azalmasında önemli rol oynar.

6.PATLICAN MASKESİ : Dilimlenmiş yarım patlıcan iki bardak suda kaynatılır.Hazırlanan karışıma bir diş sarımsak eklenerek lapa haline getirilir.Buna kaymak katılarak krem haline getirilir.Bu karışım iki ay boyunca hergün tekrarlanmalıdır.

ETKİSİ : Tendeki mikropları arındırmada ve yüze canlı bir görünüm kazandırmada etkindir.

7.KAYISI MASKESİ : Üç tutam defne yaprağı,bir tutam tarçın kayısı suyunda pişirilir.Bir adet yumurta ve yarım fincan süt karıştırılarak krem haline getirilir.

ETKİSİ : Yüzdeki sivilcelerigidermek ve tene tazelik kazandırır.Saça uygulandığında dökülmeyi durdurur ve saçın geç ağarmasını sağlar.

• YULAF MASKESİ İLE SİYAH NOKTALARDAN KURTULUN
Yulaf ezmesi, cildin derinlemesine temizlenmesi ve siyah noktaların yok edilmesini sağlayan bir maskedir. Bu maske ayrıca cildin içinde dolaşan pislikleri temizleyip, cildin fazla yağlanmasını da engeller. Bu nedenle kuru ciltli kişiler tarafından pek fazla kullanılmamalıdır. Yulaf ezmesi maskesinin yapımı son derece basittir. Pişirdiğiniz yulafları süzdükten sonra, bunları geniş bir kabın içinde bir kaç dakika ezin. Hazırladığınız bu yulaf ezmesini yüzünüze sürdükten sonra 15 dakika kadar bekleyin. Daha sonra yüzünüzü ılık suyla temizleyin. Bu maskeyi vücudunuza da uygulayarak, şaşırtıcı sonuca ulaşabilirisiniz.

GÜZELLİK SIRLARI


Daha Güzel Görünmek İçin Bazı Öneriler

Saçlarınızı düzenleyin

Eliniz için kullandığınız, nemlendiricilerden biraz saçınıza sürerseniz uçuşan ve elektiriklenen saçlarınızı yatıştırmış olursunuz. Nemlendiriciyi banyo sırasında sürerseniz saçlarınızı kuruladıktan sonra daha parlak ve canlı olduğunu görürsünüz.
Güne zinde başlamak

Sabahları yorgun kalıyorsanız vücudunuzu toksinlerden arındırmak için bir bardak limonlu ılık su içebilir, cildinize de maden suyu ile masaj yaparsanız canlandırmış olursunuz.
Diş sağlığı

Diş etlerinizi kuvvetlendirmeniz için küçük taneli tuzları diş fırçanızın üzerine koyun. Daha sonra da diş etlerinize kadar dişlerinizi fırçalayın.
Susuz ciltler için

Vücudunuzda su eksikliği varsa badem özlü bakım kremleri kullanmalı ve yeşil çay içmelisiniz.
Buzlu dudak kremi

Eğer dudak kalemi kullanıyorsanız size önemli bir tavsiye. Kalemi kullanmadan önce buzlu bir kabın içinde bekletirseniz daha iyi sonuç alırsınız.



Ellere süt banyosu

Manikür yapılırken su yerine artık süt kullanılıyor. Ellerinizi en az beş dakika ılık sütün içinde dinlendiriseniz elleriniz ve özellikle tırnaklarınızın güçleneceklerini göreceksiniz.



Farların kullanımı

Eğer farlarınız göz kapaklarınızın üzerinde birikiyorsa kesinlikle yağ bazlı farlar kullanmayın. Yoğun renk pigmentleri içeren pudra farlardan kullanmalısınız. Hafif sedefli farlarda bu konuda çok kullanışlı. Çünkü içeriğindeki sedefli maddeler göz kapağının üzerine yapıştığı için birikme yapmaz.



Mat dudaklar için

Mat rujları seviyorsanız dudak kalemi kullanmalısınız. Böylece dudaklarınız parlamayacak ve çerçeveyi çok fazla taşırmadığınız sürece dudaklarınıza ayrı bir dolgunluk kazandıracaktır. Sadece dudak kalemi ile de dudaklarınıza renk verebilirsiniz. Ama burada dikkat etmeniz gereken bir nokta var; kalemi dudağınıza dik hareketlerle sürdükten sonra parmağınızla iyice dağıtmalısınız.



Göz makyajı temizliği

Göz makyajınızı temizlerken göz kapağı ve çeversini ovuşturmamalısınız. Bunun için kullandığınız ürünü göz kapağınıza sürdükten sonra bir parça pamukla göz pınarından dışarıya doğru hafif dairesel hareketlerle silin.



Cildiniz parlıyorsa

Cildinizi kurutmadan matlaştırmanız gerekir. Fondöteninizi sürmeden önce matlaştırıcı kremler kullanmalısınız. Ve günlük kremler kullanırken bunların jel olmalarına özen gösterin.



Rejim yaparken göğüsleriniz sarkarsa

Kadınların sıkı bir rejime girdiklerinde kilo vermekten göğüslerinin sarktığı görülür. Bu durumda proteini zengin rejimler yapmalısınız. Böylece elastin ve kolajen lifleri esnekliğini kaybetmemiş olur.

DUDAK MAKYAJI


Daha Güzel Görünen Dudaklar

Rujunuz dudak kenarlarınıza mı taştı?

Önce çubukla taşan kısımları temizleyin; sonra pamuklu çubuğun ucuna bir parça fondötene batırıp lekeleri kapatın, pudralayın, rujunuzu yenileyin.

Rujunuza kalıcılık
Rujunuzu sürmeden önce dudaklarınıza biraz fondöten sürüp pudralayın. Bir kat ruj sürün, fazlasını almak için iki dudağınızın arasına bir kağıt mendil koyup dudaklarınızı bastırarak kapatın, 2.katı uygulayın.

Rujunuz dişlerinizi mi boyuyor?
Kötü bir görüntü ama önlemi çok kolay: rujunuzu sürdükten sonra baş parmağınızı ağzınıza koyun (çocukların parmak emdiği gibi) ve dudaklarınızı sıkıca kapatın. Rujunuzun fazlası parmaklarınıza çıkacaktır.

Rujunuzu belirginleştirmek için
Ruj renginize uyumlu bir dudak kalemiyle tüm dudağınızı boyadıktan sonra rujunuzu uygulayın. Daha belirgin ve çarpıcı bir renk elde edeceksiniz.

Parlak dudaklar
Pek kalıcı olmayan dudak parlatıcılarının yerine, dudaklarınıza vazelin sürün. Hem parlaklık daha kalıcı olacak, hem de dudaklarınız yazın güneşinden, kışın da soğuğundan korunmuş olacak.

Çok doğal bir görünüm için
Dudağınızın doğal kırmızısına çok yakın bir ruj rengi seçin. Ruju sadece alt dudağınıza sürüp dudaklarınızı birbiri üstene kapatıp sıkın. Üst dudağınıza geçen ruju parmağınızın ucuyla hafifçe yayın

Dudaklarınıza İstediğiniz Şekli Verin

Dolgun Dudakları İnceltin

Dudaklarınızı olduğundan daha ince göstermek istiyorsanız:
- Dudak kenarlarınıza hafifçe fondöten sürün.
- Dudaklarınızı, rujunuza uygun renkte bir dudak kalemiyle üst dudağınızın doğal çizgisinin
hemen altından, alt dudağınızın ise hemen üstünden çevreleyin.
- Dudaklarınızın yeni çizgisine sadık kalarak rujunuzu sürün. Mat rujlar tercih edin. Ruju fırça ile
uygularsanız daha iyi sonuç alırsınız.

Dudaklarınızı Dolgunlaştırın

Dudaklarınızı olduğundan daha dolgun göstermek istiyorsanız:
- Dudaklarınızı, rujunuza uygun renkte bir dudak kalemiyle doğal çizgisinin tam üstünden çevreleyin.
- Dudaklarınızın yeni çizgisine sadık kalarak rujunuzu sürün. Parlak ve açık renkler kullanın. Koyu renkler dudak hacminizi küçültür. Koyu renk kullanmak zorundaysanız, dudaklarınızın ortasına daha açık bir renk veya parlatıcı sürün.

EL BAKIMI

Daha Sağlıklı Daha Güzel El İçin

Elleriniz yıpranmadan önleminizi alın!

En çok kulladığımız ve dolayısıyla en çok yıpranan organlarımızdan biri eller... Bu yüzden onlara gerekli özeni göstermek boynumuzun borcu!

Ellere ne zarar verir?
*Fazla sıcak ve fazla soğuk su
*Deterjanlar, evde kullanılan temizlik ürünleri
*Güneş, soğuk, yağmur, deniz ve toprak da elleri hırpalar.

Elleri nasıl korumalısınız?
*Suyla yapılacak işlerde lastik eldiven giyin.
*Ev işlerinde ise pamuklu eldiven kullanın.

Elleriniz için küçük yardımcılar
*Ellerinizi ıslattıktan sonra iyice kurulayın. El kremi ya da losyon sürün. .
*Ellerinizi günde iki, üç kere yumuşak sabunla yıkayıp bol suyla durulayın. Günde bir kere
parmakları, tırnakları fırçalayın. .
*Sert olmayan bir ponza taşı da elleriniz için yararlıdır. Sert derileri aldığı lekeleri de çıkarır. .
*Haftada bir kere ellere çok yağlı kremle masaj yapın. Her parmağın ucundan başlayarak dibine
kadar iyice sıvazlayın.
*Avuç ve el üstüne masaj yapmayı unutmayın. Bunun için en uygun zaman gece yatmadan
öncedir. .
*Arada bir ellerinize kalın tabaka krem, vazelin sürün pamuklu eldiven takıp yatın. Uyumakta
biraz zorlanabilirsiniz. Ama sabah kalktığınızda elleriniz çok bakımlı olacaktır. .
*El üstlerine sürülecek parafin tabakası gözenekleri açmak için çok yararlıdır. .
*Limon da eller için yararlıdır. Elin rengine iyi gelir.

Özel bakım gerektiren durumlar
1. Esmer lekeler:
Bunlara yaşlılık lekeleri denir. Ellerde kahverengimsi lekeler oluşur. Bu lekelerin çıkmasını geciktirmek, hatta önlemek mümkündür. Bunun için filtreli güneş ilacı kullanabilirsiniz. Eldeki benekler için de pigmen renklerini açan bir krem yararlı olur. En kötü ihtimalde suda çıkmayan fondotenle kapatabilirsiniz. Bu yöntem aynı zamanda damarların gözükmesini engeller.
2. Soğuk kabarcıkları: Parmakların yeteri kadar hareket etmemesi, soğuk ve nemden yeterince korunmaması neden olur. En iyi yol, egzersiz yapmaktır. Çünkü bu egzersizler kan dolaşımını hızlandırır.
3. Sert deri ve çatlaklar: Bunlara soğuk hava, elleri fazla zorlayan işler yol açar. Çatlaklara kir dolabilir. Bu kirleri limonla çıkarabilirsiniz. Sonra da bir parça pamuk yardımıyla zeytinyağı sürün. Bir süre bekledikten sonra ellerinizi sabunlu suyla yıkayıp iyice durulayın. Tabii ki sonra krem sürmeyi unutmayın. Bunun her gün yaparsanız elleriniz düzelir.

El ve parmak egzersizleri
1. Yumruk açma: Yumruğunuzu iyice sıkın. Sonra parmaklarınızı öne doğru mümkün olduğunca açın. İki eli de aynı zamanda yapın. Bu hareketi en az 6 kere yapmalısınız.
2. Parmak ayırma: Ellerinizi avuçlarınızın yere bakacağı şekilde tam önünüze koyun. Parmaklar birbirlerine sıkaca yapışmış olsun. Sonra parmaklarınızı açabildiğiniz kadar açın.

FROMDA KALMAK


Formda Kalmak İçin

Formda kalmak pek çok kişi tarafından kendi kişisel özelliklerine göre şekillendirilebilir. Kilo problemi olmayan kişiler tarafından aynı kiloda kalma çabaları olarak nitelendirilirken benzer durum kilolu biri için eski kilosuna kalmak olarak nitelendirilebilir.

Bu terim sadece fiziksel değil, ruhsal ve zihinsel sağlığın iyiliğini kapsayan ve sağlığın her aşamasını içeren bir ifadedir. Beslenme ve fiziksel aktivite, her biri için temeldir.
Formda olduğunuzda: Günlük yaşamdaki duygusal ve mental değişikliklere karşı dayanıklı olarak pozitif bir bakış açısıyla üstesinden gelirsiniz. Kalp hastalıkları, kanser, diyabet gibi ciddi hastalıkları içeren pek çok sağlık sorununa karşı düşük risk taşırsınız. Kendinizi iyi hissetme ve görme şansına sahip olursunuz. Acil durumlarda kendinizi korumak için gerekli fiziksel güç ve dayanıklılıkta olursunuz. Yüksek kalitede ve belki de uzun bir yaşam için iyi bir şans yakalarsınız.
Formda olmanın yaşı yoktur. Formda kalmak, her yaşta düzenli fiziksel aktivite ve iyi beslenmeyi içeren bir yaşam şeklidir. Ne kadar erken başlanırsa sağlık için o kadar iyi olur. Her yaşta ve yaşamın her aşamasında kendi potansiyelinizin en fazlasını yapın. Besin seçimi ve fiziksel aktiviteyi gereksinimlerinize adapte ederek, kişisel alışkanlık ve yaşam biçimi haline getirerek sağlıklı olabilirsiniz. Bu kitap yaşam boyu sağlıklı beslenme ve aynı zamanda besinlerden zevk alma konularında bilgilendirmektedir.
İyi beslenme ve düzenli fiziksel aktivite- sadece biri değil- formunuzu geliştiren yaşam şekli ile ilgili ayrılmaz iki alışkanlıktır. Yaşam şekilleri ile ilgili diğer kararlar da sağlığınızı olumlu yönde etkilemektedir. Yeterli uyku, sigara içmeme, stresi kontrol altına alma, orta düzeyde alkollü içecek tüketme, emniyet kemeri kullanma, hijyen kurallarına uyma ve sağlığı korumak için düzenli olarak tıbbi kontroller yaptırmak bunlardan birkaçıdır.
Beslenme terimini hep duyarsınız. Besin ve formda kalma ilişkisi, duyumlarınızın temelini oluşturur. Beslenme yiyeceklerin vücudu nasıl beslediğine bağlıdır. İyi beslenme de aşırıya kaçmadan vücudun gereksinimine yetecek kadar besin alınmasıdır.
Bugünkü beslenme bilgileri yıllar süren bilimsel araştırmalar sonucu elde edilmiştir. Sağlık ve besinlerle ilgili araştırmaların uzun bir tarihi geçmişi vardır, hatta bununla ilgili eski Yunanların da kayıtları bulunmaktadır. Fakat beslenme ile ilgili gizemler 19. yüzyıla kadar açıklığa kavuşturulamamıştır. Bundan sonra bilim adamları beslenme ile ilgili pek çok soruyu cevaplayabilmişlerdir. Çalışmalar devam etmekte ve bilim adamları beslenme, besinler ve onların sağlıkla ilgileri hakkında önemli soruları araştırmaktadırlar.
Günümüzde beslenme önerileri somut bilimsel bulgulara dayanmaktadır. Eskilerden farklı olarak, sağlık için yiyecek seçiminde geçerli güçlü temellere sahibiz, kişisel sağlığınız için beslenme ilkelerini uygulama ve öneriler alma, size bağlıdır.
Riskleri Tartmak
Şişmanlık, fazla vücut yağı olarak tanımlanırken, fazla kilolu olmak ise yağ, kemik ve kasları içeren vücut ağırlığının fazla olması şeklinde tanımlanmıştır. Vücut yağ yüzdesi 25’in üzerinde olan erkekler ve 30’un üzerinde olan kadınlar şişman olarak değerlendirilmektedir.
Şişmanlığın nedenleri, enerji dengesizliğinden çok daha fazla karışıktır. Aile içinde şişmanlık görüldüğü için genetikle ilişkili olabilir. Çocuğun bulunduğu çevre ve yetiştirme koşulları da şişmanlığı etkileyebilmektedir. Anne veya babası şişman olan çocukların fazla kilolu olma olasılığı % 40’dır ve bu risk oranı hem annenin hem de babanın şişman olmasıyla ikiye katlanır. Kalıtsal olarak yavaş bir metabolizmaya sahip olan kişiler daha çok kilo almaya eğilimlidirler. Günümüzün aktif olmayan yaşam tarzı, çoğu kilo sorunlarıyla yakından ilişkilidir. Örneğin, yapılan çalışmalar aşırı televizyon izlemenin şişmanlık insidansıyla doğrudan ilişkili olduğunu göstermiştir. Günümüz teknolojisi, video oyunları ve bilgisayarlar da şişmanlıkla yakından ilişkilidir. Diğer psikolojik, sosyal ve yaşam tarzı faktörleri de düşünüldüğünde kişisel farklılıklar gösteren karışık şişmanlık nedenleri ortaya çıkar.
Çok zayıf olmak nasıldır? Zayıflığın nedenleri de fazla kilolu olmanın nedenleri kadar karışıktır. Genetik, zayıflıkta da etkili bir faktör olabilir. Şişmanlık gibi, ailesel bir durum olabilir. Bazı kişiler ailelerinden hızlı bir metabolizma özelliği alabilirler. Bir çok nedenle beyindeki iştah merkezi açlık sinyalleri oluşturmayabilir, böylece aç olsanız bile tok gibi hissedersiniz. Psikolojik, fiziksel, ekonomik, sosyal ve yaşam tarzı gibi diğer faktörler de besin tüketiminde azalmaya neden olabilirler.

Formda olmanın yaşı yoktur. Formda kalmak, her yaşta düzenli fiziksel aktivite ve iyi beslenmeyi içeren bir yaşam şeklidir. Ne kadar erken başlanırsa sağlık için o kadar iyi olur. Her yaşta ve yaşamın her aşamasında kendi potansiyelinizin en fazlasını yapın. Besin seçimi ve fiziksel aktiviteyi gereksinimlerinize adapte ederek, kişisel alışkanlık ve yaşam biçimi haline getirerek sağlıklı olabilirsiniz. Bu kitap yaşam boyu sağlıklı beslenme ve aynı zamanda besinlerden zevk alma konularında bilgilendirmektedir.

İyi beslenme ve düzenli fiziksel aktivite- sadece biri değil- formunuzu geliştiren yaşam şekli ile ilgili ayrılmaz iki alışkanlıktır. Yaşam şekilleri ile ilgili diğer kararlar da sağlığınızı olumlu yönde etkilemektedir. Yeterli uyku, sigara içmeme, stresi kontrol altına alma, orta düzeyde alkollü içecek tüketme, emniyet kemeri kullanma, hijyen kurallarına uyma ve sağlığı korumak için düzenli olarak tıbbi kontroller yaptırmak bunlardan birkaçıdır.

Beslenme terimini hep duyarsınız. Besin ve formda kalma ilişkisi, duyumlarınızın temelini oluşturur. Beslenme yiyeceklerin vücudu nasıl beslediğine bağlıdır. İyi beslenme de aşırıya kaçmadan vücudun gereksinimine yetecek kadar besin alınmasıdır.

Bugünkü beslenme bilgileri yıllar süren bilimsel araştırmalar sonucu elde edilmiştir. Sağlık ve besinlerle ilgili araştırmaların uzun bir tarihi geçmişi vardır, hatta bununla ilgili eski Yunanların da kayıtları bulunmaktadır. Fakat beslenme ile ilgili gizemler 19. yüzyıla kadar açıklığa kavuşturulamamıştır. Bundan sonra bilim adamları beslenme ile ilgili pek çok soruyu cevaplayabilmişlerdir. Çalışmalar devam etmekte ve bilim adamları beslenme, besinler ve onların sağlıkla ilgileri hakkında önemli soruları araştırmaktadırlar.

Günümüzde beslenme önerileri somut bilimsel bulgulara dayanmaktadır. Eskilerden farklı olarak, sağlık için yiyecek seçiminde geçerli güçlü temellere sahibiz, kişisel sağlığınız için beslenme ilkelerini uygulama ve öneriler alma, size bağlıdır.

17 Mart 2008 Pazartesi

MUTLULUK


İŞ HAYATI

Yöneticilere Çatışma Yönetimi
Günümüzde iş ilanlarına baktığımızda uzun birer gereklilikler listesi karşımıza çıkmaktadır. Deneyimden iletişim becerilerine, analitik düşünceden çözüm odaklılığa kadar birçok yeti firmalar tarafından istenmektedir. Kuşkusuz bunların başında da takım çalışmasına yatkınlık ve uyumluluk gelmektedir. Fakat ekip olmanın verdiği güçle adımlarını atmak isteyen firmaların sık sık karşılaşabileceği bir durum bulunmaktadır; “çatışma”.
*Çatışma, iki ya da daha fazla insanın ya da grubun aynı anda aynı yeri ya da kaynağı kullanmaya teşebbüs etmesi sonucu ihtiyaçların, çıkarların veya isteklerin birbirleriyle çelişmesi ile ortaya çıkan anlaşmazlık, savaş, duygusal gerilim veya çarpışma olarak tanımlanmaktadır.
İnsanın sosyal bir varlık olduğu gerçeği onu diğer insanlarla bir arada bulunmaya itmektedir. Farklı bakış açılarına bir de kısıtlı kaynaklar gibi yan nedenler de eklenince çatışmaların varlığı kaçınılmaz olmaktadır. “Çatışma” her ne kadar kulağa olumsuz bir durummuş gibi gelse de iyi yöneticilerin elinde verimliliği artıran bir kaynak haline dönüşebilmektedir.
Nasıl yönetilmeli?
Çatışmayı yönetmek adına yöneticilerin kullanılabilecekleri teknikler şöyle sıralanabilir:
1. Kaçınma
Bu teknikte yönetici çatışma yokmuş gibi davranır, görmemezlikten gelir. Kesinlikle taraf olmaz. Karşıt grupların sorunlarını kendi kendilerine çözmelerini bekler. Direkt olarak hiçbir müdahalede bulunmaz. Burada yöneticinin beklediği; çatışmanın taraflarca daha etkin olarak çözülebilme ihtimalidir. Fakat burada önemli bir sorun ortaya çıkabilir; önemli konuların askıya alınması ya da ihmal edilmesi çatışmanın yok olmasından çok zaman içinde büyümesine sebep olur.
Bir konunun önemsiz olması ve ya öncelik taşıyan başka bir konunun varlığı durumunda, yöneticinin işin işine girmesinin bir fayda sağlamayacağı durumlarda, taraflara sakinleşmeleri için fırsat vermenin sorunu çözebileceği durumlarda ve ya çatışmanın başkaları tarafından daha etkin çözülebileceği durumlarda, ani karar vermek vermenin zarar doğuracağı durumlarda bu yöntem yöneticiler tarafından kullanılabilir.
2. Problem çözme yaklaşımı
Problem çözme yaklaşımı, kaçınmanın aksine yöneticinin çatışmaya direkt müdahalesini gerektirir. Problemin üstüne açık olarak gidilir. Yönetici bu teknikte tarafları karşı karşıya getirir. Kendisi de katkıda bulunarak açık ve detaylı bir biçime sonunun tartışılmasını sağlar. Problem çözme yaklaşımı, özellikle iletişim sorunları nedeniyle doğan çatışmaların çözümünde etkin bir yöntemdir.
3. Yumuşatma
Yönetici bu teknikte taraflar arasındaki ortak ve uzlaşılabilir noktaları ön plana çıkarırken uzlaşmazlık konularını mümkün olduğunca önemsizmiş gibi gösterir. Böylece aralarında çok da fark olmadığını düşünen taraflar bir şekilde uzlaşmış olurlar.
4.Güç kullanma
Güç kullanma tekniğinde adından anlaşılacağı gibi son karar yöneticinindir. Bu, bir tarafın lehine veya aleyhine olabilir. Fakat genellikle her iki taraf tarafından da kabul edilir. Ancak bu yöntemin çok sık uygulanmaması gerekmektedir. Özgür iradelerini ifade edemeyen kişilerin oluşturduğu gruplar zamanla motivasyon düşüklüğü yaşarlar.
Yönetici bu görevi kendi yapmak istemiyorsa örgüt içinden veya örgüt dışından bir hakeme başvurabilir. Böylece bir üst otoritenin varlığıyla çatışma çözüme kavuşturulur.
5. Daha önemli amaçları belirleme
Özellikle kriz dönemlerinde uygulanan bu yaklaşımda teknik; çatışanlara kendi amaçlarından daha önemli ve ortak bir üst amacın varlığını benimsetmektir.
6. Taviz verme
Bu yöntemde taraflardan her ikisi de kendi savlarından biraz fedakârlık yaparak ortak bir paydada buluşurlar. Taraflar birer geri adım atarak gelecekteki ilişkilerinin de olumlu bir şekilde gelişebilmesine olanak sağlamış olurlar. Hangi tarafın ne ölçüde taviz vereceği ise tamamen tarafların inisiyatiflerine ve görece güçlerine bağlıdır.
Çatışma neden yönetilmeli?
Yöneticiler bu tekniklerden herhangi biriyle farklılıkları yönetmek durumundadırlar. Aksi takdirde güven ortamı zedeleneceğinden çalışanların kurumlarına olan bağlılıkları ve iş motivasyonları sekteye uğrar. Yönetilemeyen çatışmalar birçok soruna yol açarken, yönetilenler örgütte yeniliğin ve örgütsel gelişmenin tetikleyicisi de olabilirler.
Yöneticinin dikkat etmesi gereken hususlar bunlarla sınırlı değildir şüphesiz. İşbirliği ve çatışma yönetimi farklı kavramlardır. İşbirliğinde yararlar birleştirilirken çatışma yönetiminde ayrılır. Örgüt çıkarlarına hangisi uygunsa, yönetici o yöntemi uygulamalıdır.
Örgüt çalışanlara benimsetilmeli, özellikle personel yönetimiyle ilgili konularda adil ve dengeli davranılmalıdır.
Zarar doğurabilecek çatışmalar yönetici tarafından önceden sezilmeli ve ortaya çıkmadan engellenmelidir. Anket, şikâyet kutuları, danışma, mülakat gibi araçlar kullanılarak sürekli olarak çalışanların nabzı tutulmalıdır.
Kime nasıl yaklaşılmalı?
Kişilere her ne kadar adil davranmak gerekse de farklı karakterleri yönetmede farklı usuller kullanılmalıdır.
Agresif, katı, kötümser çalışanlar genellikle uyarmadan saldırıya geçerler. Bu kişilere karşı yönetici daima soğukkanlı davranmalı ve onları sürekli meşgul edecek görevler vermelidir.

Her şeyi olması gerektiği gibi yapan çalışanları yönetmek ise diğerlerine nazaran kolaydır. Bu çalışanlar çalışkan oldukları kadar hataya da açıktırlar. Kendilerinden istenilenler sürekli hatırlatılmalı ve iş süreci takip edilmelidir.

Daha “içten pazarlıklı” çalışanlar genellikle düşündükleri ve söyledikleri farklı olan karakterlerdir. Ofis ortamında dedikodu kaynağı ve potansiyel sabotajcı olarak tanınırlar. Bu kişiler, görüşlerini açık olarak ifade etmeye zorlanmalıdır. Agresif çalışanlarla çalıştırılmaları bu konuda etkili bir yöntem olabilir.

Her işe atılan, çokbilmiş olarak tabir edilebilecek grup, çaktırmadan dedikodu yapar ve çok çalışır görünür. Bu tür çalışanları yönetmek için onlara zor görevler verilmeli ve sürekli takip sağlanmalıdır.

Alıngan, muhtemelen daha önceleri ezilmiş olduğu için herkese şüphe içinde yaklaşan, yardım etmekten pek hoşlanmayan kişileri yönetmek için yönetici sorumluluk vermeli ve onların uzmanlık alanına saygı duyduğunu göstererek yardım istemelidir.

İşe yeni başlamamış, çekingen, korkan ve içe kapanık kişilere karşı ise izlenmesi gereken yol onları pohpohlamak tan geçer. Güven verilmeli ve övülmelidirler.
Çok ve düşünmeden konuşan, her işe karışan çalışanlar ise potansiyel sabotajcıların kurbanı gibidir. Gündemden kopmamaları sürekli takip edilen işlerle sağlanmalı, bazı gafları görmemezlikten gelinmelidir. Zaman yönetimi özellikle bu grup çalışanlar için kriter olarak belirlenmeli verilen işi zamanın da yapmadıkları takdirde mutlaka uyarılmalıdırlar.

Diğerlerine nazaran daha yavaş hareket eden çalışanların dikkatleri açık tutulmalıdır. Ani sorular sorularak zorlanmalı ve gündemden uzaklaşmamaları sağlanmalıdır.

Çağdaş yönetim anlayışıyla birlikte iş hayatına giren çatışma yönetimi, daha önceleri sürekli engellenmeye çalışılan anlaşmazlıkları, iş hayatının lehine bir kaynak haline dönüştürmektedir. Başarılı yöneticiler, çalışanlarını çok iyi tanıdıkları ve kime nasıl yaklaşılması gerektiğini bildiği sürece çatışmaları yönetmek kolay ve bir o kadar etkili olacaktır.

BEYİN

BEYİN
İnsan, beyin fonksiyonlarının gelişmiş olmasıyla diğer canlılardan ayrılır. Günümüzde kötü beslenmenin beyinde yaptığı tahribatlar ispatlanmıştır. Hastalanmadan önce,sağlığı korumaya yönelik beslenme ucuz, pratik ve yan etkisizdir. Ciddi bir hastalığın tedavisi hem zor hem de masraflıdır. Bunun için doğru beslenerek beynimizi hastalıklardan korumak önemlidir.
Tabiat, her türlü sıkıntının ve acının çaresini bünyesinde barındırır. Doğadaki meyveler, sebzeler, şifalı bitkiler, baharatlar ve hayvansal gıdalar, bizleri daha sağlıklı ve daha mutlu kılmak içindir.
BEYİN BESLENEBİLİR Mİ?
Beyin, kanla beyne götürülen besin maddeleri ile beslenir.Normal koşullarda beynin tek enerji kaynağı glukoz yani şekerdir. Şeker düzeyinin beyinde azalmasına bağlı olarak, şuur kaybından, komaya kadar bir çok belirti oluşabilir. Bunun yanında beyinde şeker düzeyinin artması da tahribata yol açar. Beyni besleyen ve hastalıklardan koruyan besinler şunlardır…
1-B Vitamini: Bu vitamin başlıca et, balık, yağsız süt, yoğurt, muz, yeşil yapraklı sebzeler ve kuru baklagillerde vardır. Bu besinleri makul düzeyde tüketmek önemlidir. Eksikliğinde, beyin ve beynin emirlerini uygulayan sinir sisteminde çeşitli derecede hasarlar oluşur. El ve ayaklarda yanma, iğnelenme, duyu kusuru… gibi belirtiler oluşur.
2-E Vitamini: Vücudumuz da depo edilebilen bu vitaminin eksikliği yıllarca gizli kalabilir.Bu süre erişkinlerde 15-20 yıl ,çocuklarda,2-3 yıl kadardır.E vitamini başlıca, havuç, ıspanak, çilek, domates ve koyu yeşil yapraklı sebzelerde, yer fıstığı,bitkisel yağlar ve buğdayda bulunur. Bu vitamin, hafıza ve öğrenme gücünü arttırdığı gibi,eksikliğinde, el ve ayaklarda duyu kusuru, kuvvet kaybı, dengesizlik..gibi belirtiler yapabilir.
3-A Vitamini: Balık yağı, tereyağı, krema, peynir yumurta sarısı, havuç patates, brokoli, yeşil yapraklı ve sarı sebzelerde, tahıllarda, kayısı da bulunur. Eksikliğinde,ışıkta görme azalır, fazla alımı ise, beyinde sıvı birikmesine yol açar.
4-D Vitamini: Karaciğer, balık, yumurta, tereyağı ve mantarda bulunur. Bu vitaminden vücudumuzun faydalanabilmesi için güneş ışığı gereklidir. Eksikliğinde, kaslarda kuvvet kaybı, ağrı ve dengesizlik görülebilir.
5-Karbonhidratlar ve yağlar: Unlu mamuller, baklagiller, patates, tatlılar, şekerler, muz, elma, karbonhidrat bakımından zengin besinlerdir. Beynin eneriji kaynağı olan glukoz yani şeker bu gruptandır. Yağlardan özellikle balık yağlarından omega-3, bitkisel yağlarda bulunan omega-6 hayati önem taşır. Bu yağlar, alzheimer hastalığına, baş ağrılarına, konsantrasyon bozukluğuna iyi gelir.
6-Proteinler: Vücutta bu vitamin depo edilmez. Özellikle bebeklikten,ergenliğe kadar yeterli protein almak gerekir.Yetersiz protein alma beyin gelişmesini önler, zeka geriliği yapar.
7-Su: Vücudumuzun, büyük oranı sudur.Özellikle yaşlılık döneminde eksik su alımı beyin fonksiyonlarını zayıflatır, şuur bulanıklığı yapar.
ÇOCUKLARDA HANGİ BESİNLER BEYNİ BESLER?
Beyin gelişimi anne karnında başlar 5 yaşına sürer.Entellektüel gelişimi ise yaşam boyu sürer. Doğumun ilk yılında beyin için lazım olan tüm besinler anne sütünde vardır.Daha sonraki dönemlerde başta süt olmak üzere yumurta, et, balık, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler,mevsim meyvelerini tüketmek gerekir. Çocukluk döneminde beyin gelişimi hızlıdır. Saydığım gıdaların eksiksiz alınması gerekirse vitamin takviyesi yapılması beyni besler, ileriki dönemde yaşam kalitesini artırır. Fast food türü gıdaların tüketilmesi aşı kilo,vücud direncinde düşme ve hafıza zayıflığı yapar.
YAŞLILIK DÖNEMİNDE BEYİN BESLENMESİ NİÇİN ÖNEMLİDİR?
Beyin, kanla taşınan besin maddeleri ile beslenir. İleri yaşlarda,beyne giden damarların yapısı yıpranmasına ve kan akımının azalmasına bağlı olarak besinlerden yararlanabilme kapasitesi düşer. İleriki yaşlarda beynin besin ihtiyacı değişir. Çocukluk ve erişkin dönemindeki beslenme düzenini, ileri yaşta sürdürürsek, beyin fonksiyonları açısından fayda elde edemiyeceğimiz gibi, bir çok sağlık sorununa davatiye çıkarmış oluruz.Yaşlılıkta, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kolesterol yüksekliği….gibi sistemik hastalıkların oluşması hekim tarafından bazı besin maddelerinin yasaklanmasına sebep olur. Fakat beslenmede asıl amaç yaşa uygun gıdalar alarak, hastalıkları önlemektir.
Yaşlılıkta : Kırmızı etten kaçınmak,bunun yerine,özellikle balık ve katkı maddesi ile beslenmemiş tavukla et ihtiyacıkarşılanmalıdır.Bol oranda yeşil sebze tüketilmelidir.Şekerli,aşırı tuzlu,unlu maddeler,pirinç pilavı ,beyaz ekmek,tüm tatlılar mümkün olduğu kadar beslenmeden çıkarılmalıdır.İleri yaşta makul ölçülerde süt ve yoğurt,taze meyve ve sebze,kuru baklagiller,balık veya balık yağı,kepekli ekmek tüketmekte fayda vardır.Bunun yanında hekime danışılarak takviye vitaminler ve bitkisel ilaç takviyeleri alınabilir.
SIKÇA GÖRÜLEN BEYİN KÖKENLİ HASTALIKLARDAN KORUNMAK İÇİN NASIL BESLENELİM?
Beyin hastalıklarının oluşmasında tansiyon,yüksek şeker..gibi hastalıkların,genetik yapı ve çevresel etkenlerin varlığı tartışılmazdır.Yaşam için gerekli olan gıdaların, yeterli ve doğru alınması, bir çok hastalığın oluşumunu engeller. Birkaç örnek verirsem:
Beyin yaşlanmasını yavaşlatmak için: Arı poleni,üzüm çekirdeği, A, E, C ve B vitamini,balık,yeşil çay,baharatlardan,biberiye,zencefil,dereotu,fesleğenve bir tür bitki türü olan gingo biloba faydalıdır. Doğal yetişmiş yeşil yapraklı sebzeler ,taze mevsiminde yetişmiş meyvelere ağırlık verilmelidir.Unutkanlık ve hafıza zayıflığı için: Bvitamini,balık ve balık yağı, E ve C viamini, gingo biloba, ada çayı, yeşil çay, meyve çayları, kahve, çay, biberiye, zencefil, karabiber faydalıdır. Özellikle kakulenin, beyni canlandırıcı etkisi vardır.
Felç olmamak için: Çocuk yaştan itibaren, yağ, şeker ve unlu yiyeceklerden kaçınmak, hayvansal gda olarak, balık, tavuk, süt ve yoğurt tüketmek, bol sebze ve meyve yemek sıradan, alkolden fast food tarzı gdalardan uzak durmak, kilo almamak kişiyi korur.
Uyku bozukluğu: Bol sebze ve meyve tüketimi yapılmalı, yoğurt ve süt dışında hayvansal ağırlıklı gıdalardan kaçınılmalıdır. Melisa ağırlıklı içinde anason ve papatya bulunan çaylar uykusuzluğa iyi gelir. Kahve, çay ve asitli içecekler akşam alınmamalıdır.
Stres: Beslenmede özellikle B vitaminleri bolca tüketilmelidir. Badem, tahıl ürünleri, makarna, irmik, zeytinyağlı yemekler, taze süt ürünleri, meyve suları, balık tüketmek strese iyi gelir. Bunun yanında fesleğen, limon, nane, gül suyu tavsiye edilir...

BELİNİZİ İNCELTEN EGZERSİZLER

BELİNİZİ İNCELTEN EGZERSİZLER
Gergin, sıkı şekilli bir karın ve ince bel için doğru beslenmek ve egzersiz yapmak zorundasınız.
Sırtınız için..
En iyi egzersiz: Yüz aşağı düz bir şekilde yere uzanın. Ellerinizi isterseniz çenenizin altına veya hareketi rahatça yapmanıza yardımcı olacak şekilde serbestçe yerleştirin. Sırt kaslarınızı hareket ettirecek şekilde 30 -35 derece yerden geriye doğru kalkın. Ağırlaşıncaya, kendinizi taşıyamayıncaya kadar bu şekilde bekleyin. Bu sırt ve karın kaslarınızı güçlendirir, sırt ağrılarınızı daha azaltır ve sırt incinmelerinden sonra da önerilir.. Doktorunuz size bu hareketi önerdiyse mutlaka yapın..
En kötü hareket: Ayakta bedeninizi sağa sola çevirerek, ses çıkartmasını sağlamak, esnetmek, zıplamak hatalıdır. Bu göğüs kafesinizin incinmesine, omur üzerinde baskı oluşmaısna veya yeni sırt ağrılarına neden olabilir.
Masada..
En iyi egzersiz: Bacak egzersizi.. Bu egzersiz sadece karnınız için değil ancak bunu etek giydiğiniz de yere uzanmak zorunda kalmadan bile yapabilirsiniz. Öncelikle kolsuz bir sandalye de dik oturun. Nefesinizi verirken dizinizi çenenize doğru kaldırmaya çalışın. Bu sıra sırtınızı sandalyeye yaslayabilirsiniz. Yorulduğunuzu hissettiğinizde bacağınızı yavaşça indirin.
En kötü hareket: Biçimsiz bir şekilde vücudunuzu zorlayarak dosyaya uzanmak veya birşey almaya çalışmak.
Mekikle incelin..
En iyisi: Mekik çekin. Ayağınızı, dizlerinizi, bileklerinizi düz tutarak sırt üstü yere uzanın. Ellerinizi başınızın altına koyun ve gövdenizi bacaklarınızı sabit kalacak şekilde kıvırın. 3 sn yukarı kalkın, 1 sn kadar bekleyin ve 3 sn sırtınızı yere koyun. Bu hareketi 1 ile 5 kez rasında tekrarlayın. Bir artırarak 6 ila 10 arasında, iki artırarak 11 ile 15 arasında ve üç artırarak 16 ve daha fazla mekik hareketi yapın. Örneğin, 10 mükemmel mekik hareketi yapıyorsanız 8 daha yapmaya odaklanabilirsiniz. 60 sn aralıklarla üç set mekik hareketi yapabilirsiniz. Egzersizlerinizde yapabildiğiniz kadar kendinizi aşamaya çalışın. Önceleri hareketler sizi zorlayabilir, bu normaldir. Rahat edebildiğiniz kadar yapın. Karın kaslarınız güçlendikçe hareketleri daha rahat yapacaksınız.
Kötüsü: 50'den fazla yapmayın. 50 tekrarın sonuçlarını göremiyorsanız 100 veya 200 defa yapmanız size yardımcı olmaz. Kalite önemli sayı değil, karın bölgenizin gergin olması önemli.. Uyduruk bir şekilde yapılan 50 mekik yerine çok iyi şekilde yapılan 10 mekik daha faydalıdır. Yeni hareketler eklemeksizin ilerleme kaydedin. Her 6 hafta sonunda karın egzresizinin farkını göreceksiniz.
Karnınız için..
En iyi egzersiz: Bacaklarınızı karına doğru kıvırmak.. Bacaklarınızı sandalyede, yatakta veya kavada tutarak yapacağınız kıvrılma hareketleri çok etkili olabilir. Sırt üstü uzanın, bacaklarınızı bir sandalyenin üzerine düz şekilde yerleştirin. Baldırlarınız dik, kalçalar sandalyeye yakın olmalı. Bu hareket karın bölgenizi, kalça ve baldır kaslarınızı çalıştırır. Yavaş yavaş sırtınızı yerden 30 derece yukarıya kaldırın ve bekleyin, daha sonra tekrar yavaşya sırtınızı yere bırakın. Bu harekete alıştıktan sonra bacaklarınızı kaldırarak havaya dikin ve bekletin..
Bel bölgesi..
En iyi egzersiz: Ters mekik bel çizgisini orta çıkarmak için yapılacak en iyi egzersiz. Yere uzanın, ayaklarınızı dik olarak kıvırın. Dirsekleriniz dışarıda kalacak şekilde elinizi başınızın arkasına koyun. Sağ omuzunuzu sol dizinize doğru kaldırıp bükülmeye çalışın. Dirseğiniz kulak hizanızda durmalı, önünüzde değil.. Başınızı veya boynunuzu elinizle desteklemeyin. Ağırlaşıncaya kadar bekleyin. Hareketi diğer taraf için de tekrarlayın.
Göbeği zayıflatmak..
En iyi egzersiz: Ters bükülme.. Bu hareket karın bölgesindeki yağların azalmasını sağlar. Sırt üstü uzanın, ellerinizi yana, avuç içiniz yere bakılı şekilde yerleştirin. Kalçalarınızı ve dizlerinizi 90 derece oluşturacak şekilde kaldırın. Baldırlarınız dik, bacaklarınız havada dursun. Bel kaslarınıza yüklenerek kalçanızı kaldırabildiğiniz kadar yukarı kaldırın ve bu şekilde bekleyebildiğiniz kadar bekleyin. Bacaklarınızı dik tutmaktaz zorlanabilirsiniz. Daha sonra ağrılarınız azalacak ve sonuçlarını göreceksiniz.
Uyku posizyonu nasıl olmalı?
En iyi egzersiz: Sırt üstü yatın. Bu şekilde uyurken sırtınızın kıvrılmasını önlemek için dizlerinizin altına yastık koyun. Sırt ağrılarından korunmak için düzenli olarak bunu yapın. Aynı zamanda karın kaslarınız da sağlığını koruyabilir.
Kötü egzersiz:Yüzü koyun yatmayın. Bu pozisyon sırtınızın bükülmesine neden olur. Bu şekilde her gece 8 saat yattığınızda sırt ağrılarınızdan kurtulmak için egzersiz yapmak zorunda kalırsınız.

48 SAATLİK JET DİYET !!!

48 SAATLİK JET DİYET!

Diet programı 2 gün içerisinde etkisini göstermeye başlıyor. Bu diyet programı sağlıklı bir yemek programını bol egzersizle birleştiriyor. Fakat diyetin etkili olabilmesi için düzgün bir uyku şart ! Programa uyarak 2 haftada 5-6 kilo kadar verebilmek mümkün.

1. gün

7.30 Uykudan uyandıktan sonra ilk iş olarak bir bardak, içine limon ve bir parça zencefil karıştırılmış sıcak su. Bunun amacı metabolizmayı güçlü tutmak.
8.00 Yürüyüşe çıkmak için iyi bir zaman ! Egzersiz yapmak için en ideal zaman kahvaltı öncesidir çünkü vücut zaten uykudan yeni kalktığı için yağları yakmak için müsait durumdadır. 9.15 Bol bol su için. Vücuttaki kafeini suyla atarak vücudunuzu tazeleyebilirsiniz, bu da selülit oluşumunu engeller.
9.30 Kahvaltı için aşağıdaki muz karışımını için: 150ml az yağlı süt, 200 gram diet yoğurt ve bir orta boy muz. Sütü, yoğurdu ve muzu blenderda karıştırarak uzun bir bardakta için. Muzun içindeki doğal şeker size yarım saat içersinde gün boyu yetecek bir enerji sağlayacaktır.
11.00 Çıkın ve bir kez daha yürüyüşün tadını çıkarın ! Günde 10.000 adım yürümek size tam 500 kalori kaybettirebilir.
13.00 Öğle yemeği için bir sandviç yeterli. Ama sadece sandviç deyip geçmeyin çünkü oldukça doyurucu! Ton balığı, domates, biraz soğan ve karabiber, büyük bir parça göbek salata ve salatalık.
15.00 Yine egzersiz zamanı ! yarım saat ile 1 saat arası bisiklete binebilirsiniz ve ya kısa zamanlı bir koşu da işinizi görür. Bu sıcaklarda dışarı çıkmak istemiyorsanız 1-1.30 saatlik bir öğle uykusunun kimseye zararı olmaz.
16.15 Eğer diyet programınıza uyduysanız bu saate kadar acıkmamış olmanız gerekir. Ama oldu da acıktınız.. O zaman bu saatte içilecek bir bardak limonata ya da yenecek bir elma sizi tok tutabilir. Portakal, limon, üzüm gibi meyveler kan kolestrolünü düşürdüğü için tercih sebebi olabilir.
18.30 Akşam yemeği zamanı ! Hafif bir akşam yemeği sizi bekliyor ama yine oldukça doyurucu olacak.

Somon Salatası
2 parça kızarmış somon balığı, 1 orta boy rezene, ufak bir limon, bir miktar zeytinyağı, 1 baş sarımsak, 1 küçük yeşil biber, 300 gram taze patates, 3 dilim taze soğan ve karabiber
20.00 Dans edin. İster evde arkadaşlarınızla ister dışarıda bir diskoda 1 saat dans etmekle tam 200 kaloriye kadar yakabilirsiniz.
22.30 Uyku vakti geldi. Araştırmalar gösteriyor kiher gece 6 saatten az uyuyan insanların iştahı %15 daha fazla oluyor !

2. gün

8.00 Kulaklıklarınızı takın ve sabah yürüyüşünüze başlayın. 1 saatlik yürüyüş size 400 kalori kaybettirir.
9.00 Kahvaltı zamanı. Güne başlarken yenen güzel bir meyve salatası her zaman iyi bir seçimdir.
10.15 Aerobic zamanı. Belki de liseden beri yapmadığınız esneme hareketlerini hatırlama zamanı !. Omuzlarınızı, bacaklarınızı ve göğsünüzü çalıştırın.
11.00 Yine çabuk bir kalori yakma yöntemi ! Başınızın üzerinde sizi yukarı doğru çeken bir balon olduğunu farzedin. Kollarınızı kaldırabildiğiniz kadar kaldırın ve vücudunuzu gerin.
12.30 Beyaz peynir ve siyah zeytinlerle donatılmış, yeşil biber, karabiber, bir miktar patates ve zeytinyağıyla süslenmiş lezzetli salatanızı yemenin zamanıdır.
14.30 Küçük ev işleri yaparak zayıflayın ! Mesela yerleri paspaslayın, elektrikli süpürgeyle temizlik yapın ve kendinizi giysileri ütülemeye verin ! 50 dakikalık ütü yapmak size 100 kalori kaybettirebiliyor !
16.15 Bir bardak yeşil çay için.
19.30 Programın son safhasına geldiniz ! Şimdi yapmanız gereken sadece kendinize güzel bir spagetti pişirmek. Fakat onun da bir açıklaması var tabi… Acılı yemekler ağzınızdaki sinir uçlarını uyararak metabolizmanızı hızlandırıyor.

YİYELİM GÜZELLEŞELİM


"Yiyelim, güzelleşelim"

Güzelliğiniz için kozmetiğe başvurmadan önce bir de besinleri deneyin. Hem sağlıklı olun, hem de güzelleşin.

Doğru beslenmeyle hem daha sağlıklı bir vücuda sahip olmanız, hem de güzelleşmeniz mümkün.
Beslenme uzmanları, meyve ve sebze, et ve balık, hububat ve süt ürünlerinden oluşan doğal ve doğru bir karışımla vücudun daha dirençli ve daha güzel olacağını ifade ederken, güzellik faktörü olan besinleri şu şekilde sıralıyor:

Düzgün bir cilt: Her gün bir miktar ayçiçeği çekirdeği veya kabak çekirdeği yiyin. Bu çekirdekler esas halinde element olan çinko içerirler. Vücutta çinko eksikliği ise derinin daha çabuk buruşmasına yol açar. Ayrıca sabah ve akşam kivi yiyin. Bu meyvenin içerdiği C vitamini dolaşımını harekete geçirir ve bunun sonucu olarak deri daha iyi beslenir. Yumuşak bir cilt için A vitamini de önemlidir. Bu vitamin balıkyağında fazla miktarda vardır. Üç ayda bir, iki haftalık bir kür yapın.

Parlak gür saç: Haftada dört yumurta yiyin. Yumurtada saça parlaklık kazandıran bol miktarda kükürt vardır. Bol protein içeren besinler (et, balık, kümes hayvanları, peynir) salatayla birlikte yendiğinde saç gür olur. Çünkü saçın yüzde 97'si protein maddesi olan keratinden oluşuyor.

Parlak gözler: Haftada üç kere az bir miktar bitkisel yağla pişirdiğiniz havuç yiyin. Havuçtaki A ve E vitaminleri görmeyi kuvvetlendirir, gözlere parlaklık kazandırır. Kepek, çavdar ekmekleri içerdikleri selen elementinden dolayı gözleri hastalık mikroplarından korur.

Kuvvetli tırnaklar: Her gün yoğurt yiyin. Yoğurtta tırnakların oluşumu için önemli olan protein vardır. Toz jelatin de bu etkiyi fazlalaştırır. Kırılan tırnaklara karşı ceviz ve yer fıstığı yiyin. Her ikisi de tırnakları sertleştiren biotin içerir.

Sağlıklı dişler: Günde iki kere 150 gram yağsız peynir yiyin. Peynirdeki kalsiyum dişetini kuvvetlendirir, dişleri sağlamlaştırır. Ayrıca balık ve kümes hayvanları da dişlerin sağlam olması açısından önemlidir. Bunlarda dişleri sertleştiren fosfor vardır.

Gergin göğüsler: Günde iki kere öğünler arasında bir bardak ananas suyu için. Ananasın içerdiği bol miktardaki bromelain enzimi dokuları gerginleştirir. Sabahları kahvaltıdan önce bir çorba kaşığı bitkisel yağ, hücreleri zararlı maddelerden ve serbest radikallerden korur, sizi gençleştirir.

GEBELİK SONLANDIRMA

GEBELİK SONLANDIRMA
İstenmeyen gebeliklerin hekim tarafından sonlandırılma işlemidir. Yasalara göre isteğe bağlı gebelik sonlandırılması en fazla 10 haftaya kadar olan gebeliklerde uygulanabilir. Uygulama için gebe olan kadının isteği ve evli ise eşinin rızası gereklidir.

Yaşı 18 altında olan genç kızlardaki gebelik sonlandırılması işleminde mutlaka anne ya da babanın rıza gereklidir.

Nasıl Uygulanır?
Gebelik sonlandırılması uygulanacak yönteme bağlı olarak anestezisiz, lokal anestezi ya da genel anestezi ile yapılabilir. Hasta jinekolojik muayene pozisyonunda yatar. Hazne özel bir aletle açılarak rahim ağzı görülür hale gelir.Hazne ve rahim ağzı bir dezenfektan madde ile temizlenir.Tek dişli denilen alet ile rahim ağzının üst dudağından tutulur, lokal aneztezi yapılacaksa yapılır,hegar bujisi denilen aletlerle rahim ağzı genişletilir.Eğer vakum ile boşaltılacaksa vakum ucu rahmin içine sokularak vakum çalıştırılarak rahmin içindeki materyal boşaltılır.(MR yöntemi) ya da küretle boşaltılabilir. Bu işlem ortalama 10 dakika sürer. Uygulamanın ardından hasta 15-30 dakika dinlendikten sonra evine gidebilir.

Ağrı duyulur mu?
Uygulama sırasında kasıklarda adet sırasında hissedilen ağrıya benzer bir ağrı duyulabilir. Uygulamanın ardından azalarak ortadan kalkar. Gebelik sonlandırılması işleminden sonra ilk gün lekelenme şeklinde kanama olabilir. Daha sonra bu kanama adet kanaması şeklinde bir hafta devam edebilir.

*Bir hafta cinsel ilişkide bulunmamalı,
*Tampon kullanılmamalı,
*Hazne yıkanmamalı
*Ağır iş yapılmamalıdır,

Yaklaşık 10-15 gün sonra doktorun verdiği randevu tarihinde kontrole gidilmelidir. Olabilecek ağrılarda doktorun önerdiği ağrı kesici kullanılmalıdır.

Gebelik sonlandırılması işleminden sonra, bir daha istemeden gebe kalmamak için modern ve etkili bir aile planlaması yöntemi kullanmaya başlanmalıdır. Çünkü kürtajdan hemen sonra gebe kalınabilir. Bu konuda mutlaka danışmanlık almalıdır.

Kliniğe başvurulması gereken durumlar:
*Uygulamayı izleyen saatlerde ve günlerde aşırı kanama olursa veya kanama ile birlikte pıhtı ve
parça düşerse,
*Uygulamayı takip eden saatlerde ve günlerde yüksek ateş olursa,
*Uygulamayı izleyen saatlerde ve günlerde giderek artan şiddetli kasık ağrıları olursa,
*Uygulamayı izleyen günlerde renkli ve kokulu akıntı, kendini iyi hissetmeme, ateş ve titreme
görülürse vakit geçirmeden doktorunuza başvurmalısınız.

TEKRARLAYAN DÜŞÜKLER

TEKRARLAYAN DÜŞÜKLER

İçerik
Tekrarlayan Düşükler
Tanı
Tedavi

Klinik olarak tanı konmuş gebeliklerin ortalama %15 ‘i kaybedilmektedir. Tekrarlayan düşükler ise yaklaşık %0,8 oranında görülmektedir. Ancak tekrarlayan düşük için tek bir tanım veya yaklaşım yoktur.

*Düşüklerin art arda veya arada doğum olsa da , en az 2 veya 3 düşük olması
*Gebeliğin 16 hafta, 20 hafta veya en çok 28 haftalık iken bebeğin kaybedilmiş olması
*Kromozom bozukluklarının bu tanıma dahil edilmesi

konuları hala herkes tarafından kabul görmemektedir. Daha çok kabul gören şekliyle “tekrarlayan düşük” 2 veya 3 kez artarda ilk 20 hafta içinde, herhangi bir nedenle, gebeliğin kendiliğinden sonlanması veya embrionun ölümüne bağlı olarak doktor tarafından sonlandırılmasıdır.

Başlıca bilinen nedenler ve sıklıkları:

1-Kromozomal bozukluklar (% 0 - 4)
2-Rahmin yapısal bozuklukları (% 9-23)
3-Hormonal Bozukluklar (%24-40)
4-Otoimmun Hastalıklar (annede kendi vücudu veya gebeliğe karşı allerji) (%11-25)

olarak sıralanabilir. Geriye kalan nedenler ise

1-Kanama Bozuklukları (trombofili)
2-Endometriozis
3-İltihabi hastalıklardır.

TANI
Yukarıda tanımlanan şekilde düşük öyküsü olan hastalarda basitten karmaşığa doğru pek çok testler yapılmalıdır. Öncelikle en sık görülen nedenlerin araştırılması şeklinde bir protokol uygulanmalıdır:

1-Jinekolojik ve genel muayene (guatr, göğüsten süt gelmesi, kıllanma vb)
2-Ultrasonografi
3-Hormonal değerlendirme (Adetin 3. günü FSH, LH, E2, PRL, TSH,T3,T4 vb)
4-Histerosalpingografi (tüplerin ve rahmin boya verilerek filminin çekilmesi)
5-Açlık Kan Şekeri, Üre gibi organ fonksiyonlarını gösteren kan testlerin yapılması
6-Bazı mikropların (rahim ağzı kültürleri ve kanda antikorları ölçülerek) araştırılması
7-Anne ve babanın kromozomal bir bozukluğu olup olmadığının araştırılması için genetik
danışma ve karyotip belirlenmesi
8-Düşüklerde kaybedilen bebeğin ve bebek eşinin de (etene, plesenta) de kromozom
bozuklukları, sakatlıklar ve enfeksiyon açısından incelenmesi gerekebilir.

TEDAVİ
Nedene yönelik olmalıdır. Bugün için bilinen herhangi bir neden bulunamadığında gebelik öncesi danışma, normal jinekolojik kontrol ve aşılar yapıldıktan sonra gebeliğe izin verilebilir.

Hormonal bozukluklar, döllenmiş yumurtanın rahim içerisine ekilme sorunları olan hastalarda yumurtlama uyarılarak aşılama ve hormonal destek (progesteron) yapılabilir.

Rahmin yapısal bozuklukları cerrahi olarak düzeltilir (Septum vb.) Rahim içini kapatan myom veya polip gibi oluşumlar çıkarılır. Rahim ağzının gevşek olması nedeniyle ağrısız, su gelmesini takip eden, özellikle ilk üç aydan sonra görülen gebelik kayıplarında (servikal yetmezlik) hasta gebe kaldıktan sonra bebekle ilgili 11-14. hafta testleri veya CVS (Chorion Villus Sampling) yapılıp bir sakatlık tespit edilemezse rahim ağzının açılmasını önleyen dikiş veya dikişler atılabilir.

Varsa iltihabi hastalıklar antibiotiklerle tedavi edilir. Tüm sistemik hastalıklar tedavi edilmeli veya kontrol altında olmalıdır (Diabet, Kalp, Böbrek hastalıkları vb.) Kanın kolay pıhtılaşmasına neden olan trombofili tespit edilen durumlarda (Protein S, Faktor Leiden bozuklukları, bebeğe karşı gelişmiş antikorlar varlığında) aspirin ve/veya heparin (normal veya yeni yeni kullanıma giren küçük moleküllü heparinler) erken dönemde başlanarak (gebelik tespit edilir edilmez veya embrionun kalp atımı tespit edildiğinde) aşırı pıhtılaşma ve bunun sonucu çocuk dolaşımının (özellikle çocuk eşinde) bozulmasının önüne geçilmeye çalışılır.

Gebelikten birkaç ay önce başlayarak erken gebelikte de devam eden folik asit (bizim ülkemizde çinko) multivitamin ve mineral desteği önerilebilir. Genetik danışma sonucu tanı konulmuşsa veya bu yönde şüpheler varsa, genetik nedenlere bağlı düşükleri engellemek için Yardımcı Üreme Teknikleri ve Pre-embrionik genetik tanı yöntemlerine başvurulabilir.

Henüz ülkemizde yasal olmayan sperm veya yumurta hücresi bağışı ile eşlerin birindeki genetik bozukluğa bağlı düşükler engellenebilir.

GEBELİKTE AMNİOSENTEZ

GEBELİKTE AMNİOSENTEZ

Gebelikte amniosentez karyotip incelemesi (bebeğin dökülen hücrelerinde kromozom sayımı yapmak amacıyla) anne karnının cildinden girilerek amnios mayiinden 20 cc kadar sıvı alma işlemidir. Bu dönemde rahminiz yeterince pelvis boşluğu üzerine gelmiş ve karın cildi yolu ile kolayca ulaşılabilecek durumdadır. Bebeğin etrafında yeterince sıvı vardır. Bu yüzden kolayca yapılabilmektedir. Esasen tecrübeli bir perinatolog için kalça iğnesi yapmaktan farksızdır. Gebelikte amniosentez,

1-Tarama testleri sonuçlarının kabul edilemez yüksek risk oranlarında çıkması halinde
2-Ultrason muayenelerinin kromozom işareti olabilecek işaretler vermesi halinde veya
3-Yaşa bağlı kromozom hastalığı riskindeki artışı düşünülerek

Aminosentez Uygulama Metoduyapılması önerilen bir testtir.

Amniosentezin yapılma indikasyonları

*İleri anne yaşında olası yüksek orandaki fetal kromozom anomalisi tespiti
*Down sendromu gibi kromozomal bozuklukları
*Rubella veya herpes gibi intrauaterin infenksiyonların tespiti
*İskelet hastalıklarının tespiti ve onayı için
*Noral tüp defektlerinde (NTD) Alfa fetoprotein
*Çoğul Gebelikte Amniosentez uygulaması ya da asetil kolin esteraz enzim seviyesi için
*Hemofili gibi sekse bağlı geçen hastalıkların tespiti için
*Eritroblastosis featalis gibi kan hastalıklarında
*Cystunria gibi enzim eksikliklerinde,
*Fetal akciger olgunlaşma tayini,
*Fetal bozuklukların medikal tedavisi
*Kan uyuşmazlığındaki tablonun şiddetinin tayininde kullanılmaktadır.

Amniosentezin Riskleri
% 0.5 oranında bebeğin kayıp edilme riski vardır. Eğer tarama testlerinde ve yaşa bağlı faktörlere bağlı anomalili bebek doğurma riskleriniz bundan yüksekse mantıklı olarak amniosentezi kabul etmeniz doğru bir karardır

*Fetusun amniosentez ignesinden zarar görmesi
*Fetusun, placentanın infenksiyon kapması
*Düşük olması
*Erken doğum ihtimali
*Amniosentez sırasında sıvı kaçağı 1-2 gün sürebilir
*Kan uyuşmazlığında izoimmunizasyon artabilir. Bu yüzden amniosentez sırasında kan
uyuşmazlığı iğnesi yapılmalıdır.

GEBELİKTE NONSTRES TEST


Non-stress test (NST) anne karnında gelişmekte olan bebeğin kalp atış ritmini ve rahim kasılmalarını Kardiotokografi adlı cihazla gözleme işlemidir.

Kardiotokografi cihazı anne karnındaki bebeğin kalp atımlarını ve rahim kasılmalarını birlikte veya ayrı ayrı ses, sayı ve grafik olarak gösterebilen elektronik bir cihazdır. Bu cihaz iki tane kayışı ile anne belinin etrafında bağlanır ve bir tanesi rahim kasılmalarını diğeri bebeğin kalp atışlarını ses, sayı ve grafik olarak gösterir.
Ayrıca doğum kasılmalarını, diğer organlardan kaynaklanan ağrılardan ayırt ederek erken doğum tanı ve takibinde kullanılır. Temel olarak çocuk kalp atımını sesle, rakamla ve grafikle tespit eden ultrasonik bir cihazla, rahim kasılmaları sırasında ortaya çıkan elektriksel enerjiyi rakam ve grafikle gösteren iki ayri cihazin birlesimi olan tek bir elektronik cihazdır.
Kullanma yerleri
Doğum öncesi rizikolu gebeliklerin takibi, doğum esnasında sürekli veya aralıklı olarak bebeğin oksigenlenme durumu ve ağrıların kontrolü olarak 2 ana başlık altında toplanabilir.
Rizikolu gebeliklerin takibinde Kardiotokografi

*Kan Uyuşmazlığı
*Yüksek Tansiyon
*Önceki doğumunu sezeryanla yapan
*Şeker Hastalığı (gebelikle birlikte ortaya çıkan veya gebelikten önce var olan)
*Derin Anemi (kansızlık)
*Doğumun gecikmesi
*Anne karnında gelişme geriliği olan gebeliklerde
*Çoğul gebelikler
*Bebeği etkileyen diğer dahili hastalıklar (kalp, akciğer, böbrek)
*Erken Doğum Tehdidi
varlığında yapılır.

Yukarıdaki listedeki tablolarda NST testinin yapılmasının asıl amacı; anne karnındaki bebeğin oksijenlenmesinin yeterli olup olmadığı dolayısıyla anne karnında yaşama olasılığını değerlendirmektir.
Genellikle bu değerlendirme için 28-32. haftadan sonra yapılan düzenli NST'leri ile (Non Stress Test) kıymetlidir. Çünkü 28-32. haftadan önce yapılan kayıtlar çocuğun otonom sinir sistemi tam olarak olgunlaşmadığından yanlış yorumlara neden olabilmektedir.
Ciddi rizikolu gebeler gerekirse hastaneye yatırılarak sabah aksam NST yapılabilirse de genel olarak haftada 1-2 kez ayaktan kontroller şeklinde uygulama yeterli olmaktadır. Anne yemekten 1-2 saat sonra, sol yan yatış pozisyonunda kardiotokografi cihazına bağlanarak çocuğun uyarılarla veya kendiliğinden hareketleri sırasında dakikadaki kalp atım hızındaki artış yazdırılarak okunur.
Sağlıklı bir bebekte 15 dakika içinde 2 kez 10-20 atımlık hızlanmalar olmalıdır. Her negatif NST çocugun sıkıntıda olduğunu göstermemekle birlikte sıkıntıdaki bebeklerin büyük çoğunluğu yeterli hızlanma gösterememektedirler. Böyle bir durumda gebeliğin haftası da uygun ise (erken doğum riski!) suni sancı verilerek ağrılarla kalp atımının nasıl değiştiği belirlenmeye çalışılır. Bu test daha güvenilir olmakla birlikte erken doğuma neden olabilmesi bir dezavantajdır. Bu yüzden daha çok doğumun zaten gecikmiş olduğu hallerde kullanılmaktadır.
Doğum eylemi sırasında Kardiotokografi

Takiplerinde her şey normal olsa da doğum ağrıları başladıktan sonra çocuk, anne veya çocuk eşine (plesenta, göbek kordonu) ait nedenlerle çocukta sıkıntı olabilir. Bu yüzden bizce düzenli doğum ağrıları oturduktan sonra en az bir kez 10 –15 süreyle ağrılar ve çocuk kalp atımları kaydedilerek değerlendirilmelidir.
Daha sonra belirgin bir risk yok ise ağrılardan sonra kulakla çocuk kalp atımlarının doktor veya doğumhane hemşire veya ebesi tarafından uygun aralıklarla kulaklıkla dinlenerek sayılması yeterlidir. Çünkü doğum eylemi sırasında çocuğun sıkıntısını gösteren en önemli kalp atım özelliği ağrıların bitimini takiben yavaşlamalardır.
Ayrıca kordon sıkışması, aşırı rahim kasılmaları ile ilgili direk veya dolaylı olarak kardiotokografi ile bilgi edinmek mümkün olabilir. Belirgin olarak riskleri olan gebelerde doğum baştan sona kadar kardiotokografi ile takip edilebilir.
Yukarıda da belirtildiği gibi kardiotokografi anne karnındaki bebeğin değerlendirilmesinde kadın doğum uzmanının önemli bir yardımcısıdır. Bebek ve anneye hiç bir zararı olmayan bu yöntemle risk grubunda olmayan bir annenin bebeği iyi olarak değerlendirilmişse 1 hafta içinde bebeğin anne karnında kaybedilme olasılığı sadece %0,5’tir.

GEBELİKTE KAN UYUŞMAZLIĞI

GEBELİKTE KAN UYUŞMAZLIĞI

Kişinin genetik özelliğine göre belirlenmiş, 100 den fazla kan grubu tanımlanmıştır. Ancak herkeste tespit edilen, evrensel olarak kabul görmüş, başlıca kan grupları ABO sistemiyle adlandırılmaktadır.

Her bir birey asıl (major) olan A, B, AB ve 0 gruplarından birine sahiptir. Kan grupları, kırmızı kan hücrelerinin üzerinde bulunan antijenlere göre belirlenip, adlandırılır. Antijenler, savunma sistemini harekete geçiren proteinlerdir. A grubu sadece A antijenlerine, B grubu sadece B antijenlerine, AB grubu ise her iki (A ve B) antijene sahiptir. "O" grubunda ise ne A ne de B antijeni bulunmaktadır.

Kan gruplarını daha da özelleştiren diğer antijenler de vardır. Bunlardan en belirleyici olanı Rh faktörüdür. Doğum öncesi takipte annenin kan grubunun bilinmesi zorunludur. Öyleki elinde yazılı bir belge ile kan grubunu doğru olarak ifade edememe ihtimali olan her anne adayından, kan grubunun tekrar tespiti istenmelidir.Bazen ilk doğumunu ebe ile evde yapan 2. gebeliğinde hekime gelen kadınlarda bu durum sıklıkla unutulmaktadır.Zira 2. doğumda nasılsa kan uyuşmazlığı varsa anne söyler diyen bir hekim arkadaşımız gerçek kan uyuşmazlığının ortaya çıkmasına neden olabilir.Mutlak ve mutlak elinizde ya da kafanızda net olarak kan grubu ile ilgili bilginiz yoksa kan grubunuza yeniden bakılmasını öneririz.Zira kan uyuşmazlığında 2 ve 3. bebekler tehdit altında olup ilk bebeğin sağlıklı olması bazen bizleri 2 ve 3. bebeklerde kan grubu sormamızı unutturabilir.

Eğer kanınızda Rh antijeni yoksa Rh negatif (-), Rh antijeni varsa Rh pozitif (+) olarak tanımlanırsınız. İnsanların % 85'inden fazlası Rh pozitifdir. Özellikle annenin Rh (-) (Rh antijeni taşımayan) babanın Rh (+) (Rh antijeni taşıyan) olduğu durumlarda bir kan uyuşmazlığından söz edilir.

Anne Rh (-), baba Rh (+) olduğunda doğacak bebek, Mendel Kanunlarına göre, babanın genetik yapısına bağlı olarak (heterozigot veya homozigot) %50 veya %100 Rh (+) olacaktır. Babanın kan grubunu belirleyen genlerin nasıl düzenlendiği günlük araştırmalarda belirlenemediğinden, annenin Rh (-), babanın Rh (+) olduğu her durumda (çocuk kan grubu başka bir nedenle belirlenmediği takdirde) genel olarak bilinen, klasik "kan uyuşmazlığı" veya "Rh uyuşmazlığı" olduğu kabul edilir.Bebek gerçekten Rh (+) iken çok az miktarlarda kan bile (0.1 ml) annenin kanına karışırsa (bu genellikle doğum sırasındaki yırtık ve eşin ayrılması sırasında olur) annenin bağışıklık sistemi kendi kırmızı kan hücrelerinden farklı olan çocuk kırmızı kan hücrelerine karşı antikor denilen maddeler oluşturur.

Klasik kan uyuşmazlığında annenin oluşturduğu antikorlar ikinci gebelikte, bebek dolaşımına çocuk eşinden (plasenta) geçerek kan hücrelerini öldürmeye başlar. Geçen antikor miktarı ile doğru orantılı olarak, bebeğin anne karnında, kansızlığa bağlı kalp yetmezliği ve buna bağlı ölümüne kadar giden bir hastalık tablosu görülebilir. Annenin bağışıklık sistemi bir kez uyarıldıktan sonra geri dönülmez bir şekilde bu yabancı kırmızı kan hücrelerine karşı antikor ürettiğinden bu uyarının hiç oluşmaması en önemli korunma prensibidir.

Bu uyarılma işlemi ilk doğumda %1 oranında mümkündür. Ancak her uyarı doğumla olmak zorunda değildir. Yanlış kan nakli, kan ile bulaşmış cerrahi aletler ile girişim veya enjeksiyonlara bağlı olarak da kan uyuşmazlığı gelişebilir.

Bu yüzden Rh (-) olan her anne, gebeliğin hemen başında anti-Rh antikorlar açısından araştırılmalıdır (İndirekt Coombs Testi.) Bu tür bir hastalıktan kurtulmanın temel kuralı korunma olduğundan aşağıdaki kurallara uyulmalıdır:

*Gebeliğin başında eşlerin kan grupları tespit edilmelidir.
*Eğer Rh uyuşmazlığı varsa indirekt coombs testi uygun aralıklarla tekrarlanmalıdır.
*İlk gebelikte 28. haftada erken korunma iğnesi (Rh hiper immün globulin) yapılabilir.
*Doğumdan sonra bebek kan grubu Rh pozitif bulunursa; sonraki bebekleri korumak için antikor
üretimini engelleyecek Rh hiperimmunglobin enjeksiyonu 72 saat içinde yaptırılır.
*Eğer anne duyarlı hale gelmişse bebek risk altındadır. Gebelik ilerledikçe; kandaki antikor
düzeyleri kontrol edilir. Eğer yüksek düzeylere çıkarsa, özel testlerle bebeğin sağlığı mutlaka bir
perinatoloji kliniğinde takip edilmeli ve uygun tedavi yapılmalıdır.
*Düşüklerde gebelik 3 aydan büyükse immunglobulin uygulaması tam doz
yapılmalıdır. İlk 3 ay içinde 6-8 haftadan sonra ceninde kırmızı kan hücreleri
oluşmaya başladığından düşük doz hiperimmünglobulin (koruyucu iğne)
yapılması uygun olur.
*Tıbbi nedenlerle veya isteğe bağlı kürtajlarda Rh hiperimmunglobulin müdahaleden önce
uygulanmalı, operasyon mümkünse vakum ile yapılmalıdır.

GEBELİKTE DEĞİŞEN VÜCUT

Gebelikte Değişen Vücut

İçerİk
Gebelikte Değişen Vücut
Kalp Damar Sistemi
Üriner Sistem
Endokrin Sistem
Genital Kanal

Gebelik annenin yalnızca pelvik organlarında değil, bütün vücudunda değişikliklere neden olan bir faktördür.

Fetusun fizyolojisi erişkininkinden farklıdır, ama annenin sistemleriyle etkileşerek, kadın vücudunda uyum yaratıp işlev değişikliklerine neden olur. Genellikle uyum, gelişen sterslerin etkisini en aza indirmek ve büyümekte olan fetus için en iyi ortamı sağlamak yönünde olur, değişiklikler birbirine yumuşak bir şekilde eklenir ve böylece, organizmanın bir bütün olarak işlevleri üzerindeki etkileri en aza indirgenir. Bu bölümde, söz konusu değişiklikler ele alınacaktır.

KALP DAMAR SİSTEMİ

Gebelikte kalp yükünün artmasının nedeni, dokuların oksijen gereksiniminin fazlalaşmasıdır.

*Fetusun vücudu ve organları hızla büyür; dokularının hacim birimi başına oksijen tüketimi,
anneninkilerden daha yüksektir.
*Yalnızca memeler ve uterus değil, annenin dokularının çoğu hipertrofiye olur ve oksijen
gereksinimi artar.
*Annenin kaslarına düşen iş, hem kendi hem de fetus bedeninin büyümesi sonucu artar.

Kalp debisi, atım hacmiyle kalp hızının çarpımına eşittir. Gebelikte debi, atım hızındaki yükselişe ve atım hacmindeki ufak bir artışa bağlı olarak fazlalaşır. Kalp kaslarında hipertrofi olur, böylece kalp odacıkları genişler ve debi %40 artar; bu, gebeliğin ilk yarısında hızla gerçekleşir, ikinci yarısında ise duraklar. Doğum eyleminin ikinci evresinde kalp debisi daha da artar ve annenin ıkınmalarının en fazla olduğu dönemde, yani oterusun çalışmasıyla birlikte debi, %30 bir artış daha gösterir.

Gebelik sırasında kalp büyür ve diyaframın altındaki büyüyen kütle nedeniyle yukarıya itilir. Aort serbestleşir ve kalp yukarıya, dışarıya doğru döner. Bu durum elektrokardiyografik ve radyografik değişikliklere neden olur. Gebelik için normal olan bu bulgular,gebeliği bilmeyen bir kardiyolog ya da radyolog tarafından anormal olarak yorumlanabilir.

Gebeliğin ortalarında kan basıncı düşebilir ama gebelik boyunca nabız basıncı artar ve periferik direnç genellikle azalır. Annenin kan hacmi artar, plazma hacmindeki değişiklik alyuvar artışından orantısal olarak daha fazladır. Bu yüzden hemodilüsyon olur; bu olaya eskiden “fizyolojik anemi” denirdi, ama fizyolojik patolojik bir süreç paradoksal olduğu için bu doğru bir adlandırma değildir.

Kalp sesleri değişir;

*Sitolojik ejeksiyon üfürümü sıktır.
*Çoğunlukla ventriküler doluşa eşlik eden üçüncü bir kalp sesi duyulur. Kalbin elektro
kardiyografideki elektrik etkinliği değişir.
*Ventriküller, sol sağdan daha fazla olmak üzere, hipotrofiye olur; bu yüzden QRS kompleksinde
sol ventriküler hakimiyet ortaya çıkar.
*Kalbin aort ve pulmoner damarlardan serbestleşmesi, V2’de bazen V^3’te ters T dalgalarına ve
ST segmenti değişikliklerine yol açabilir.

Gebelik sırasında kalp kapakları ve odacık hacimleri değişebilir. Bu değişiklikler, yüksek frekanslı sesin kalbin içinden yansıtılmasına dayanan kesitsel ekokardiyografiyle gösterilebilir.

Gebelikte akciğer filmlerindeki değişiklikler:
Kalp
*Daha yatay durumdadır, bu yüzden kalp-toraks oranı artmıştır.
*Sol üst sınırı düzleşir.

Akciğerler
*Vasküler yumuşak doku artışı görülür.
*Özellikle doğumdan hemen sonra olmak üzere, bazen ufak plevral efüzyon (sıvı toplanması)
olabilir.

Akciğer filmlerinde en sık görülen değişiklikler yukarıda bahsedildiği gözlemlenir. Radyoloji bölümüne gönderieln film istem kağıdında, kadının gebe olduğunun ve yaklaşık gebelik döneminin her zaman belirtilmesine dikkat edilmelidir. Gebelikte yalnızca çok güçlü endikasyonlar varsa film çekilmelidir.

ÜRİNER SİSTEM

Klirens değişiklikleri
Gebeliğin erken döneminde böbrek kan akışı %40 artar. Glomerüler filtrasyon oranındaki artışa (%40) tübüler geri emilimin kolaylaşması da eşlik eder; plazma üre ve kreatinin yoğunlukları azalır.

Dolaşımdaki progesteron yoğunluğunun artmasıyla mesane kasları gevşer. İdrara çıkma sıklığının idrar üretimindeki artış nedeniyle fazlalaşması, erken gebeliğin bir özelliğidir. Daha sonraları, büyüyen uterusun mesaneye yaptığı mekanik basınç yüzünden yine aynı belirtiler görülür, ama bu kez neden farklıdır.

Üreterlerin kas duvarları progesteron tarafından gevşetilir, böylece üreter büyür, genişler ve tonusu düşer. Bazen üreterlerde staz oluşur; bu yüzden bakteri proliferasyonuna ve üriner enfeksiyon gelişmesine yatkınlık artar.

ENDOKRİN SİSTEM

Gebelikte annenin bütün endokrin organları, esas olarak hipofizden ve plasentadan trofik hormon salgılanmasındaki artış nedeniyle değişikliğe uğrar.

Hipofiz bezi
Hipofiz bezi, daha çok ön loptaki değişikliklere bağlı olarak gebelikte hacimce büyür.

Ön lop
Prolaktin – Konsepsiyonu izleyen birkaç gün içinde prolaktin üretim oranı artar. Laktotrofların östrojenlerce doğrudan uyarılmasını izleyen döneme kadar yoğunlukları artar. Ortaklaşa biyolojik etkinlik gösteren insan plasenta laktojeni, inhibitör feedback etkisi yaratır. Prolaktin, plasentadan su geçişini ve dolayısıyla fetusun elektrolit ile su dengesini etkiler. Daha sonra ise, hem salgılanmasını başlatarak hem de sürmesini sağlayarak, süt üretimine katkıda bulunur.

Gonadotrofinler – Hem uyarıcı hormonun hem luteinleştirici hormonun salgılanması gebelikte inhibe olur.

Büyüme hormonu – Gebelikte büyüme hormonu salgılanması, olasılıkla insan plasenta laktojenince inhibe edilir. Asidofil hücre metabolizması doğumdan sonra birkaç hafta içinde normale döner ve laktasyondan etkilenmez.

Adrenokortikotrofik hormon yoğunlukları, kortizol yoğunluğundaki artışa karşın gebelikte hafifçe yükselir. Bağlayıcı globülin yoğunluklarındaki bir artışa ikincil olarak, normal feedback mekanizması inhibe olmuş gibi görünmektedir.

Tirotrofin salgılanmasının, gebe olmayan kadınlardakiyle aynı olduğu sanılmaktadır. Gebelikte, tiroid etkinliğindeki esas değişiklikler, hipofize bağlı olmayan etkilerden kaynaklanır.

Arka lop
Gebelikteki ve emzirme sırasındaki çeşitli zamanlarda hipofiz bezinin arka lopundan salınan hormonlarda artışlar olur. Ancak bunlar hipotalamusta üretilir, portal venöz sistemle hipofiz bezine taşınır ve orada depolanır. Söz konusu hormonların en önemlisi olan oksitosin, eylem sırasında hipofiz bezinden atımlar halinde salınarak, uterus kontraksiyonlarını uyarır. Oksitosin salgılanması, alt genital kanalın gerilmesiyle de uyarılabilir. Emzirme sırasında da oksitosin salınır ve bu süt akma (let down) refleksinin önemli bir parçasıdır.

Tiroid bezi
Gebelik hiperdinamik bir durum olduğundan bazen hipertiroidizmin klinik özellikler görülebilir. Bazal metabolik hız yükselmiş ve kandaki tiroid hormonu yoğunlukları artmıştır, ama gebelikte tiroid işlevleri esas olarak normaldir.

Gebelikte iyotun böbrek yoluyla atılması artmıştır, ama tiroid klirensi de arttığı için, mutlaka iyot alımı normal sınırlar içinde kalır.

Adrenal bez
Adrenal korteks, asetat yada kolestrolden kortizol sentezler. Gebelikte bağlayıcı globülin yoğunluğundaki artış yüzünden toplam plazma kortizol yoğunluklarıyla birlikte adrenokortikotrofik hormon yoğunluklarında da artış olur. Korteks olasılıkla yükselmiş östrojen yoğunluğu yüzünden, artmış miktarlarda renin de salgılar. Bu enzim, kan basıncını belli bir düzeyde tutmakla ilintili olan anjiyotensin I’i yapar. Uterustan ve koryondan da bir miktar renin gelir ve bunların hepsi birlikte, gebeliğin ilk 12 haftasında renin yoğunluklarında büyük bir artışa neden olurlar. Gebelikte elektrolit dengesindeki oynamalarına karşılık, deoksikortikosteron yoğunluklarında pek az değişiklik olur.

Adrenal medulla, adrenalin ve noradrenalin salgılar. Metabolizma gebelik öncesindekinin aynı gibi görünmektedir, eylem sırasında iki hormonun yoğunluğu da yükselir.

Plasenta Plasentanın östrojen, progesteron ve kortizol endokrin işlevleri iyi bilinir. Ayrıca annenin, fetus büyümesinin yarattığı değişikliklere uyumu ile ilintili işlevleri olan çok sayıda başka hormon da üretir.

Genital Kanal
Uterus gebelikte değişir; kütle artışı temelde, sayıca fazla artmayan ama büyüyen myometrium hücrelerinin hipertrofisine bağlıdır. Östrojenler büyümeyi uyarır ve büyüyen fetus ile amniyon sıvısı hacminin neden olduğu gerilme de hipertrofi için ek bir uyarı sağlar.

Uterus ve over arterlerinin taşıdığı kan miktarı öylesine artar ki, miyadda kanın dakikada 1.0-1.51’i perfüze edilir. Özellikle plasenta yerleşim yeri kanlanır, uterusa gelen toplam kanın %85’i plasenta yatağına gider.

Çoğunlukla bağ dokusundan oluşan serviks, östrojenin bağ dokusunun zemin maddesine yaptığı su toplanmasını kolaylaştırıcı etki yüzünden, yumuşar. Uterusu destekleyen bağlar da benzer şekilde gerilir ve kalınlaşır.